İBRAHİM YILDIZ

MEVZU BAHİS KADINSA, GERİSİ TEFERRUATTIR

İBRAHİM YILDIZ

Sevgili dostlar, 

Dilerseniz biraz geçmişimize gidelim. Eskiden bir öğretmene öğrenci emanet edilirken: ‘’hocam, eti senin, kemiği benim’’ denilirdi. Şimdi ise, öğretmen öğrenciye tokat atmak bir yana, yüksek sesle azarlasa bile ailelerin okul bastıklarını, öğretmene dayak attıklarını, çocuğumun psikolojisi ni bozuyor diye okul idarelerine ve yüksek makamlara şikayetçi olduklarını, bazen de mahkemelerde uğraştırdıklarını sanırım hepimiz görüyor ve hayretler içerisinde izliyoruz. Acaba ne oldu da biz bu hallere geldik? Yine eskilere gitmek istiyorum.

Eskiden sevgili, nişanlı ya da evli genç çiftlerin araları açılmışsa, birbirlerine küsmüşlerse, birkaç büyük araya girerler, araları açık olan genç çiftleri yüzleştirirler, aralarını düzeltirler küsleri barıştırırlardı. Bu durum gelin kaynana, karı koca, baba oğul, anne kız arasında bile olsa bu şekilde halledilirdi. Kadına yönelik şiddet diye bir konu gündemde yoktu. Hele kadın cinayeti hiç işlenmezdi. Kadına el kaldırmak çok ayıptı ve abes karşılanırdı. Cahiliye döneminde kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesine İslamiyet ile son verildiği gibi kadının gerçek değerine ulaşması sağlandı. Fakat yine de her gün değişik bir senaryo, başka bir öykü ve farklı mecralarda işlenmiş kadın şiddeti ve kadın cinayetleri ile karşı karşıyayız.

Birlikte olan evli çiftlerin, birlikteliğe hazırlanan sevgili veya nişanlıların araya birilerinin girerek durumu düzeltmelerine bile fırsat verilmeden ayrıldıklarını görür olduk. Boşanma sayılarının hat safhada olduğu da olayın bir başka boyutudur. Son zamanlarda kadınların şiddet görmediği, kadın cinayetinin işlenmediği bir gün gösterebilir misiniz desem acaba ne dersiniz?

Yılbaşı’nda attığım yeni yıl mesajımda: “kadın şiddetinin olmadığı bir yıl dilediğim” doğrudur. Hala da aynı fikirdeyim. İçimiz yanıyor. Kadın şiddetine karşı duruşumu, haykırışımı, sitemimi, tepkilerimi ve temennilerimi yüksek perdeden ifade etmek istiyorum. Sanatçı Neşet ERTAŞ, “tatlı dile güler yüze” isimli eserinin bir mısrasın da: “Doyulur mu, doyulur mu? Canana kıyılır mı? Canana kıyanlar, Hakk’ın kulu sayılır mı?” sözleriyle kadına kıyılamayacağını, kadına kıyanların Allah’ın C.C. kulu sayılamayacağını ne güzel ifade etmiştir. Sevgili sanatçıya Allah’tan rahmet diliyorum. Yanılmıyorsam bir belgeselde izlemiştim. Tüm arılar ölürse dört yıl içinde tüm insanlık ölür diye. Kadınlar şiddet görmeye, öldürülmeye devam edilirse de kısa zamanda tüm insanlık sona erer diye düşünüyorum. Çünkü kadınsız bir dünya asla düşünemiyorum. Ama acı olan işin en kötüsü ne biliyor musunuz? Kadın şiddetine ya da kadın cinayetlerine sanki alışmış gibiyiz. Oysa son günlerde üç kadından biri kocasının ya da sevgilisinin fiziksel şiddetine maruz kalmaktadır.

Anayasamızda: “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz, rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” denilmekte ise de yasalarımız caydırıcı olmadığından kadınlarımız şiddet mağduru, taciz ve tecavüz mağduru olabilmektedirler. Şiddet vakalarının çoğu da ölümle sonuçlanmaktadır.  Yaklaşık bir yıldan beri yirmi sekiz daireli bir sitede oturuyorum.  Tanışık olduğum aile reisi sayısı bir elin parmak sayısını geçmez. Bu tür mekanlarda sevgili, nişanlı veya evli çiftler, gelin kaynana, karı koca, baba oğul, ana kız araları açılsa, küslükler doğsa, aralarını bulacak, küsleri barıştıracak, öne düşecek birkaç büyük bulamazsınız. Bu tür ortamlarda kadınlar şiddet görseler, kadın cinayeti işlense haberimiz bile olmayabilir. Problemleri kavga boyutundaysa, gürültü yapıyorlarsa alo 155 polisi, bulunduğunuz mekân jandarma mıntıkasında ise alo 156 jandarmayı arayabiliriz. Polis ya da jandarmadaki ifadelerinde de: “ben eşimi seviyorum, aramız mükemmel, nereden çıkarıyorsunuz bütün bunları?” diyebildikleri gibi, “eşimden dayak yiyorum, beni öldüresiye dövüyor, ama ben eşimi seviyorum. Evliliğimi nasıl kurtara bilirim” de diyebiliyorlar. Güvenlik güçlerimizin elleri ve kollarının bağlı oldukları anlar sanırım bu tür anlardır. Aslında bu tür sözler beni de çileden çıkartıyor, adeta deli ediyor.

Aslında tüm kadınlarımızın şu güzel sözü akıllarından çıkarmamaları gerektiğini belirtmek isterim: “kavun değil ki, koklayıp da alasın” açıklaması ise, beklentilerinizin dışında davranışlar gösterip, sizi hayal kırıklığına uğratan insanlar için kullanılır. Kadına şiddet ve kadın cinayetleri konusunda cezaların arttırılması ve caydırıcı olması, ayrıca ağırlaştırılmış cezalar olması gerekmektedir. Aksi halde kadınlara yönelik şiddet gün geçtikçe artmaya devam edecektir. Ancak yasaların uygulanmasında da sıkıntı görülmektedir. Tüm pislikleri yapan ve suç dosyaları kabarık olanların mahkemeye gelirken takım elbise giyip, kravat takarak iyi hal indiriminden faydalandırılmaları da kabul edilemez bir durum olduğu, adalete gölge düşürdüğü aşikardır. Hepimizin bildiği ve benimde çok hoşuma giden bir sloganı hatırlayalım: ‘’mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır.’’ sözü. Bu vaat olarak da çok güzel. Bu slogandan hareketle tüm kadınlarımızın saçının bir tek teline bile zarar gelsin istemem. Kadına kalkan eller kırılsın.

Ve diyorum ki: “mevzu bahis kadınsa, gerisi teferruattır.”  Bu bağlamda, şiddet mağduru tüm kadınlarımızın Rabbim C.C. yar ve yardımcıları olsun. Cinayet kurbanı kadınlarımıza da Allah rahmet eylesin. Mekanları Cennet olsun. Çocuklarına ve yakınlarına sabır diliyorum. Bu arada geçtiğimiz gün Zafer kutlamaları yaptık. Başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, Vatan uğruna canlarını feda eden 15055 Kurtuluş Savaşı şehidimizi sonsuz saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.  Hepinize selam, sevgi ve saygılarımla!...

Yazarın Diğer Yazıları