Hepimiz Birer Engelli Adayıyız
İBRAHİM YILDIZ
Sevgili dostlar,
Aradan fazla bir zaman geçmedi. Kendi çalıştığım işyerinde ikisi de bayan olan kurum avukatlarımızla birlikte oturuyorduk. Bayanların ikisinin eşleri de doktor. O tarihlerde birisi SDÜ Tıp Fakültesi Hastanesinde, diğeri ise SSK Hastanesinde çalışıyordu. Bunlardan birinin üç-dört yaşlarında erkek bir çocuğu vardı. Günün birinde işyerine getirmişti. Çocuğun bir engelinin olduğunu o gün anlamıştım. Çünkü çocuk gözünün doğrultusunda oradan oraya koşuyordu. Bu durumu benimle birlikte çalışan bayan arkadaşımın birisiyle paylaşmıştım. Arkadaşımın bana: “hadi canım sen de.” dediği kulaklarımda çınlıyor. Bu günlerde çocuğun engelli olduğunu avukat olan anne ve Tıp Fakültesinde doktor olan baba henüz bilmiyorlardı. Çocuğun sorunlu olduğunu ben anlamıştım. Çünkü benim de “down sendromu” rahatsızlığı olan sevimli mi sevimli dünyalar tatlısı bir kızım var.
Altı ay sonra bayan avukatların odasında tekrar karşılaştık. Bu defa engelli olan çocuk yine oradaydı.. Ancak anne ve baba çocuğun engelli olduğunu öğrenmişler ve dünyaları yıkılmıştı. Isparta’dan Antalya’ya haftada iki defa rehabilitasyon eğitimine götürüp getirmeye başlamışlardı. Durumdan haberdar olduğum için engelli çocuğu olan bayan arkadaşımı teselli etmeye başladım: “Benim çocuğumun da engelli olduğunu engelli çocuk yetiştirmenin herkese nasip olamayacağını, bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu, bu çocuklarla yaşamayı öncelikle kabullenmeyi öğrenmemiz gerektiğini, Rabbimin sabırlar vermesini vb.” gibi tesellilerde bulundum. Nasihat ettim. Şimdiden sonra bu çocuk için neler yapabiliriz sorularına cevap aramamız hususunu belirttim.
Bu arada diğer bayan avukat söze karışarak tesellide bulunmak istedi. Engelli çocuğu olan arkadaşım: “Abla sen benim şu anda yaşadıklarımı anlayamazsın. Hatta bu işyerinde benim yaşadıklarımı kimse anlayamaz. Beni burada bir tek İbrahim Bey anlayabilir. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor.” dedi.
Yukarıda bahsettiğim konudan da anlaşılacağı üzere bazen anne veya babanın doktor olması yetmeyebiliyor. Kendi çocuklarının bile engelli doğmasını engelleyemeyebiliyorlar. Farkına bile varamayabiliyorlar.
Allah Resulü (SAV) hiçbir engelliyi “kör, sağır, dilsiz” gibi vasıflarla nitelememiştir. Eşi Safiye’yi boyunun kısalığıyla niteleyen Hz. Aişe (RA)’yi “Öyle bir söz söyledin ki denize karışsa onu bozardı” diyerek ikaz etmiş, hatta âmâ bir sahabeyi ziyaret etmek istediğinde “Beni, şu iyi gören adama (basîr) götürün” demiştir.
Değerli Dostlar;
Hepimiz aynı şeyi düşünmüyor olabiliriz. Elbette engelsiz dostların düşüncelerini de hiçe sayamayız. Kim ister ailesinde, çoluğunda, çocuğunda, annesinde, babasında ve ya bir yakınında engelli olmasını…
Değerli dostlar, Bugün için sağlığımız yerinde olabilir. Ama biraz sonra, birkaç saat sonra, yarın ve ya öteki gün engelli olmayacağımız konusunda elimizde herhangi bir sözleşme mi var? Siz, biz, anamız, babamız, çocuklarımız, torunlarımız, dedemiz, anneannemiz, babaannemiz, amcamız, dayımız, halamız, teyzemiz ya da onların çocukları, torunları, yakınları veya bir başkaları her an bir kaza geçirebiliriz, felç geçirebiliriz, bitkisel hayata girebiliriz. Engelli olmak için illa engelli doğulmaz. Sonradan da engelli olabiliriz. Öyleyse Allah C.C. korusun. Yaşayan herkesin birer engelli adayı olduğunu unutmayalım.
Bu nedenle tüm engellilerimizin ve engelli adaylarımızın ülkemizde her yıl 10-16 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Engelliler Haftasını tüm engelleri aşmak adına cani gönülden kutlar, engelsiz bir yaşam geçirmeleri temennisiyle;
Hepinize selam, sevgi ve saygılarımı sunarım.