DOWN SENDROMU II - İBRAHİM YILDIZ

DOWN SENDROMU II


Sevgili dostlar, Tanışık olduğum, doktor, sağlık memuru, ebe, hemşire vb. tüm sağlık çalışanlarına ‘’Down Sendromu nedir?’’ sorusunu yöneltiyor, onlardan bilgiler alıyordum. Evde mevcut bulunan sağlık ansiklopedisinden, internetten, hatta kütüphaneden bu konuda araştırmalar yapıyordum. Öyle inanıyorum ki, down sendromu konusu pek çoğunuzun ilgisini bile çekmiyordur. Çünkü çocuğuma böyle bir teşhis konuluncaya kadar doğrusu benim de ilgimi çekmiyordu. Bu konuda da hiçbir bilgiye sahip olmadığım gibi down sendromu teşhisinin ismini bile duymamıştım.

Kızım Hilal Yıldız’ın doğumunun tam ellinci günüydü. Down sendromu rahatsızlığının kesin teşhisi ve kromozom analizinin yapılabilmesi için kızımı Hacettepe Üniversitesi-Çocuk Hastanesi-Genetik Bölümüne götürmeye karar vermiştim. Sağlık güvencem SSK olduğu için öncelikle SSK Hastanelerinden birine muayene yaptırmam gerekiyordu. SSK Hastaneleri o yıllarda henüz Sağlık Bakanlığına devredilmemişti. Dilerseniz o yıllardan biraz bahsedeyim: ‘’Sağlık güvencesi SSK olanlar başka hastanelerde muayene ve tedavi olamaz, kendi hastaneleri harici başka hastanelere kolay sevk yaptıramazlardı. Hastanelerin içerisinde eczane mevcut bulunduğundan dışardaki herhangi bir eczaneden ilaçlarını alamazlardı Bu husus sağlık güvencesi SSK olanların adeta çilesiydi. 19/02/2005 tarihinde SSK Hastaneleri Sağlık Bakanlığı bünyesinde birleşince SSK’lı olanlar bu tarihten sonra rahatladı’’ diye düşünüyorum. Bu rahatlığı sağlayanlardan Allah C.C. razı olsun. Benim düşündüğümün aksine farklı düşünenleriniz de elbette olabilir, onlara da saygı duyuyorum.

Kolay değildi öyle. üniversite hastanelerine sevk yaptırabilmek!... Hilal’i önce görev yaptığım ildeki SSK Hastanesi Çocuk Bölümüne muayene yaptırdım. Hacettepe Üniversitesi - Çocuk Hastanesi - Genetik Bölümüne sevk yaptırmak istediğimi söylediğimde, çocuk doktoru Hilal’i doğrudan Hacettepe Üniversitesi Hastanesine sevk yapamayacağını, SSK Ankara Eğitim Hastanesi - Pediatri Bölümüne sevk yapabileceğini bildirdi. Sevk işlemi doktorun belirttiği şekilde yapıldı. Ankara’ya giderken yollarda rezil olmayalım diye kardeşimin arabasını alarak, çocukluk arkadaşlarımdan çok sevdiğim, değer verdiğim bir dostumu da şoför olarak Ankara’ya götürmek istedim. Arkadaşımı Ankara’ya götürmemin bir sebebi vardı. Kendisi Ankara’yı ve Hacettepe Üniversitesi Hastanesini çok iyi biliyordu. Neden mi? Abisinin Hacettepe Üniversitesi Hastanesi - Onkoloji Bölümünde altı ay kadar tedavi gördüğünü, hastanın başında refakatçi olarak onun kaldığını biliyordum. Derler ya ‘’Yaşayan bilir.’’ diye. Bu süre içerisinde Hastaneyi ve işleyişini çok iyi öğrenmişti. Sağ olsun, bize de manevi desteğini esirgemedi. Kendisine müsaadenizle burada sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum. Aynı gün gece Ankara’ya doğru yola koyulduk. Sabah saat dört sıralarında Ankara’ya ulaştık.

Hiç oyalanmadan SSK Ankara Eğitim Hastanesi- Pediatri Bölümünün avlusunda sıra almak için kuyruğa girdik. Sabahın o çok erken saatinde hastane avlusunda yaklaşık bin kişi kuyruktaydı. Bizden sonra gelenlerin sayısını ise sakın sormayın. İğne atsanız yere düşmeyecek kadar çoktu. Sanki insan seli oradaydı. Sabah saat sekiz sıralarında hastane kayıt memurları mesaiye gelinceye kadar kuyrukta bekledik. Yaklaşık bir saatten fazla da kayıt işlemimiz sürdü. Daha sonra kuyruklar polikliniklerin önünde uzayarak devam etti. Saat on bir gibi sıramız geldi. Çocuk doktoruna Hilal’i muayene yaptırırken kromozom analizi için çocuğumun Hacettepe Üniversitesi - İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi - Genetik Bölümüme sevkinin yaptırmak istedim. Sevk işlemi isteğim doğrultusunda oldu. Bu arada saat on bir sıralarıydı. Yani çocuğumun sevk işleminin yapılması yedi saat sürmüştü. Ancak bu süreçte dikkatimi çeken ve keşfedebildiğim bir durumu dilerseniz sizlerle paylaşmak istiyorum. Zaten insanlar arasında hep konuşulur. Pek çoğunuz da duymuşsunuzdur ‘’kuru kalabalık’’ diye. Gerçi pek çok hastanede aynı durum söz konusu. Hastaneye gelen bir hastanın başında en az iki tane de refakatçi bulunmaktadır. Örneğin, biz de tek hastanın başında üç kişi, toplam hasta ile birlikte dört kişiydik. Tabi ki elli günlük bir bebeği de tek başına gönderemezdik. Pek çoğu da bizim gibiydi. Fakat kendisini taşıyabilen yani kendisi hastaneye gitse bile muayene olabilecek hastaların başında yine üçten aşağı refakatçi yok. Hatta yaşı küçük olsa bile yanında bir refakatçi ile işini görebilecek hastaların başında bile üçer dörder refakatçi bulunduğunda işte bu kuru kalabalıklar ve hastane çilesi bitmeyecek, her geçen gün artarak devam edecektir. Bir sek işlemi dahi saatler alacaktır. Bu çilenin sona ermesi ümidiyle, Rabbin C.C. herkesin dertlerine deva, hastalıklarına şifa versin.

Hepinize sevgi ve saygılarımla!...

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
01Ağs

AĞRIYI ÇEKEN BİLİR...

17Eyl

Bu da Benim Han'ım...

03Mar

BEN ANAMA DA VERİRİM

01Şub
04Oca

SEVGİ PAYLAŞTIKÇA GÜZEL