Dayak Çözüm Değil
İBRAHİM YILDIZ
Sevgili dostlar,
Küçük bir kasabada Mehmet amca ve Fahriye teyze isminde muhafazakar bir aile yaşar. Ailenin üç kız, bir tane de erkek çocuğu dünyaya gelir. Erkek en küçükleridir. Kız çocukları ilkokul eğitiminden başka herhangi bir eğitim almazlar. Ancak kendilerini öyle güzel yetiştirmişler ki, maşallah dürüst, namuslu, güzel ahlaklı, iffet sahibi ve Melek gibidirler. Kasabada herkes adeta imrenirler. Nasıl iyi çocuk yetiştirmişler diye. Pek çok kişi iyi çocuk yetiştirmenin sırrı nedir sorusunun cevabını merak bile ederler.
Ancak o bir tane ve son olarak dünyaya gelen erkek çocuğun bahsi geçen o aileyle sanki hiç alakası yok sanırsınız. Allah C.C. hepimize hayırlı evlatlar nasip etsin. Çocukta iyi huy ya da güzel ahlak diye bir şey bulunmuyor. En kötü alışkanlıklarından birisi ise söylemeye dilimin bile varmadığı lanet olası hırsızlıktı. Gözünün oynadığını kaş ile göz arasında yürütüyor ve yok ediyordu. Yani hırsızlık yapıyordu. Çocuğun bu tutum ve davranışından dolayı aile son derece rahatsız, sokağa çıkamıyor, yakın eş, dost ve akrabalarıyla sohbet bile edemiyorlardı. Baba, çocuğa hırsızlık yapmasın diye dayak ile birlikte olmadık cezalar veriyor, çocuk ise onca cezaya rağmen aldırmıyordu. Yiyeceği naneyi yine yiyor, hırsızlık yapmaya devam ediyordu. Doğru bir davranış asla değil ama baba çocuğun hırsızlık yapamaması için ayaklarının altını jiletle diliyor, tuz basıyor, çocuk o şekilde yürüyemez haldeyken bile evden kaçıp hırsızlık yapıyordu. Fakat, babanın haberi olmasa da bir şeylerin yanlış gittiği her halinden belliydi. Ailenin eski ve yeni olmak üzere iki tane evleri bulunuyordu.Eski ev kullanılamaz haldeydi. Çocuk evden kaçtığında birkaç gün eve gelmiyordu. Peki bu çocuk nerede barınıyor, neler yiyip içiyordu? Meğer çocuğu koruyup kollayan, ona battaniye, yorgan, yiyecek ve içecek taşıyan, yardım yapan bir anne vardı. Bu anne o çocuğun öz annesi Fahriye teyze idi. Bu hareket davranışların en yanlışıydı. Çocuk hırsızlık yaptığında cezalandıran bir baba, koruyup kollayan, barındırıp besleyen bir anne ile baş başaydı. Bu durum bazı ailelerde tersi de olabilirdi. Yani anne disiplin altına alır. Bu defa koruma ve kollama görevini baba üstlenebilirdi. Gerek babanın, gerekse annenin davranışlarının tamamının yanlış olduğu hepimiz tarafından bilinen bir gerçektir. Ancak çocuk yetiştirilirken tek erkek çocuk diye belki şımartılmış da olabilir. Çocuğa yaklaşım anne ve babanın ortak kararıyla olmalıydı diye düşünüyorum.
Aslında olay vermekle almaya bağlı, aile eğitimi ve terbiyesi ile de bağlantılı bir şey gibi gözüküyor. Bu konu ile ilgili aklıma gelen bir atasözünü sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim: ‘’Ne ekersen onu biçersin.’’ diye. Bu hareketi benim çocuğum asla yapmaz diyebilirsiniz. Tabi ki yapmaz. Gereken eğitimi ve aile terbiyesini verebilmişseniz yapmaz.
Çocuklarınıza dayak ve işkenceyle yaklaşmayın. Dayak çözüm değil. Hele dayağın şiddetini hiç göstermeyin. Çocuk dayağın şiddetini gördükçe yaramazlıkları katlanarak artacaktır. Çocuğunuza disiplinden ziyade sevgi ile yaklaşın, bunu da vücut dilinizle, bakışlarınızla gösterin. Çocuğunuz çarşıdan veya okuldan geldiğinde size anlatacaklarını mutlaka dinleyin. Hani vücut dili dedim ya pek çoğunuz bunu halkla ilişkiler derslerinde okumuşsunuzdur. Belki bilmeyenleriniz de olabilir. Herhangi bir kişi sizinle ya da siz bir başkasıyla veya çocuğunuzla konuşurken karşınızdaki kişi, gözünüzün içine bakmıyor, kafasını sağa sola çeviriyorsa, o kişi sizi dinlemiyor demektir. Bu kişi çocuğunuz da olabilir bir başka kişi de olabilir.Çocuğunuzla konuşurken mutlaka göz teması kurun, göz göze gelin. Unutulmamalıdır ki, başarının sırrı göz teması ile başlar. Gözlerinin içine bakarak konuşun. Gözlerinizin içine baktırarak dinleyin!...
Hiç kimsenin tasvip etmediği hırsızlığı yapan bir kimseden her türlü kötü davranışı da beraberinde bekleyebiliriz. Bunların başında; yalan söylemek, uyuşturucu kullanmak, içki içmek, kumar oynamak, gasp, insan ve hayvanları yaralama, işkence etme, haraç kesme, taciz ve tecavüz gibi cinsel içerikli suçlar, vb. akla gelen pek çok şey söylenebilir.
Bilenleriniz vardır. Eskiden köylerde, şehirlerde mahalle aralarında tef ile ayı oynatırlardı. Tef çalmaya başlayınca ayı ellerini havaya kaldırmaya başlardı. Bu nasıl öğretilirdi derseniz ayı yavrusu küçükken evcilleştirilirdi. Altında ateş yanan bir sacın üzerine çıkartılır. O anda tef çalmaya başlar. Alttan gelen sıcağı gören ayı yavrusu ellerini kaldırırdı. Başka bir ortamda tef çalmaya başlayınca ayaklarının altından yine sıcaklık gelecek içgüdüleriyle ellerini kaldırmaya, sözde oynamaya başlardı. Hayvan sever derneklerinin başlattığı mücadelelerle sağ olsunlar, var olsunlar ayı oynatmak kanun çıkartılarak yasaklanmıştır. Bir muhabbet kuşuna konuşma öğretmek için günlerce, aylarca hatta yıllarca uğraşılırdı. Görüldüğü üzere; hayvan eğitmek de, çocuk yetiştirmek de meşakkatli bir iş, yaratıkların en güzeli olan insanoğlunu yetiştirmek, eğitip büyütmek daha da meşakkatli ve zor bir iştir.
Cezai müeyyidesine gelince Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinde ayrıntılı açıklamalar mevcuttur. Baklava çalmanın cezası dokuz yıl hapis olduğuna göre, bir mağazanın ya da kuyumcunun soyulduğunda cezasının aynı olduğunu sanmıyorum. Devletin kozmik odalarına kadar girilerek tüm belge ve bilgileri soyup başkalarına veya başka ülkelere pazarlayanların, insanlasın kişisel verilerinin soyulup başkalarına pazarlayanların bilhassa devletimizi soyup soğana çevirenlerin cezaları kanunlarımızda belirtilmişse de bunlara verilecek cezaları sizlerin vicdanına bırakıyorum.
O halde bakabileceğiniz, büyütüp besleyebileceğiniz, hatta düzgün eğitebileceğiniz, topluma ve insanlığa faydalı olarak yetiştirebileceğiniz, vatanını, milletini, dinini devletini, ezanını, bayrağını seven, iyi huylu ve güzel ahlaklı çocuklar yetiştirmeniz temennisiyle hepinize selam, sevgi ve saygılarımı sunarım.