Bu da Benim Han'ım...
İBRAHİM YILDIZ
Sevgili dostlar,
Türk Moğol Han’ı, ilk Kağan ve İmparatoru, Cengiz Han, emrindeki bütün beylerini, Han’larını ve Hakan’larını otağında toplamış. Hepsini karşısına oturtmuş. Büyük bir kurultay varmış. Moğol Han’ı sağ tarafına da eşini oturtmuş. Kurultay başlayınca Cengiz Han konuşmaya başlamış: ‘’Ben Han’lar Han’ı Cengiz Han. Hepinizin Han’ıyım.’’ Eşini eli ile göstererek: ‘’Bu da benim HAN’IM.’’ demiş. İşte erkeklerin ‘’eşim’’ anlamında söyledikleri ‘’Hanım’’ kelimesi oradan geliyormuş. Çoğu zaman evde hanım beni bekler gibi sözlerden bahsediyoruz ya, evimizin Han’ı, gönlümüzün Han’ıgibi!... Türk tarihinde kadına bakış açımız sadece bundan ibaret değildir. Elbette dahası var. Türk töresinde kadının yeri çok ayrı ve farklıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk güzel bir sözünde bakın neler söylemiş: ‘’Kadınlarını geri bırakan toplum, geri kalmaya mahkûmdur.’’ Sarı saçlımi mavi gözlüm. Bu ne güzellik böyle.
Günümüzde İslam adı altında Arap kültürünü ülkemize aşılamaya çalışmak, kadın kimliğinideğersizleştirmeye çalışsa da Türk’ün töresini değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Arap kültürünün kölelik ve cariye kültürünü, haremlik ve selamlık kültürünü, boşanma yetkisinin yalnızca erkeğe ait olduğu gibi bir çarpıklığı, kara çarşaf giymeyi, peçe takmayı kadını uğursuz saymayı İslam’ın emri diye yutturmaya çalışanların o karanlık emelleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesinde kursaklarında kalmış, kalmaya da devam edecektir.
Dilerseniz, Türk olmanın nasıl bir şeref olduğuna gelin hep birlikte bakalım. Bizler kadınlarımızı ailemizin temeli, evimizin ocağı olarak gören bir kültürle harmanlandığımız için biz onlara ‘’Asena’’ deriz. Bunun anlamı ise yol gösterici demektir. Türk kadını asildir.
Çin’liler kadını insan bile saymazken ve isim dahi vermezken, hizmetçi sayılıp, kocası ve çocuklarıyla aynı sofrada dahi oturamazken, biz Türkler’de kadınlarımıza Hakan’ın yanında yer verip, karar mekanizmalarında söz sahibi yapıyorduk. Türk kadını asaletlidir.
İngiltere’de11.yy’a kadar erkekler kadınlarını satarken, kadın pis bir varlık sayıldığı için İncil’e el sürmesine bile izin verilmezken, çocuklarsa annelerine evdeki hizmetçiden fazla değer vermezken, biz Türkler’de Kağan’ın emirnamelerinde, Kağan buyruğu ifadelerinin yanında eğer Kağan’ın Hatunu’nun adı kaydedilmezse o emirnameyi geçerli bile saymıyorduk. İşte bu!
Farslar’da kadın erkeğe itaat etmek zorunda, bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi normal karşılanırken, Sasaniler döneminde İran’da, Fars’da kan bağının nikaha mani olmaması nedeniyle anne ve kız kardeşleriyle evlenebiliyorlarken hatta bu konuda teşvik edilirken, Orhun kitabeleri Kağan ve Hatun buyurur sözleriyle başlıyordu.
Araplar’ın cahiliye döneminde kız çocuklarını toprağa diri diri gömülürken, kız çocuğuna sahip olmak şerefsizlik olarak görülürken, Ruslar’a baktığımızda, Ruslar kocası ölen kadını kocası ile birlikte gömerlerken hatta Rus hükümdarlarının gözü önünde halktan cariyelerle ilişkiye girmesi normal karşılanırken, Çin Devleti ile bir barış anlaşmasını Büyük Hun İmparatorluğu adına Mete Han’ın kadını imzaladı. M.Ö.6.yy’da Saka’ların başına geçen Tomris Han’ın önderliğinde Pers’leri bozguna uğrattı. Helal olsun diyorum.
Uygur’ların başında Sultan İbar diğer adıyla Dilşat Hatun vardı. Kazan Tatar Türklerinin hükümdarı Suinbüke isminde bir kadındı. İlbilge Hatun, Umay Ana, Selcan Hatun, Bal Çiçek Hatun, Hayma Ana, Türkan Hatun, Melikşah’ın eşi Terken Hatun, Tuğrul Bey’in eşi Altınca Hatun, halklarını merhamet, hoşgörü ve bilgelik ile sarıp sarmalayan bilge Türk kadınlarıydı. Bizim köklerimiz buralara dayanmaktadır. Bilmeyenlere duyurulur.
Osmanlı İmparatorluğu ileri dönemlerinde Türk kadınları ikinci plana atıldı. Özellikle Kanuni döneminden itibaren kadın mahrem sayılmaya, sırça köşklere kapatılmaya başlandı. Saray dışındaki kadınlara eğitim kısıtlaması getirildi. Kadın erkek ayrımı mezar taşlarına bile yansıdı. Osmanlı İmparatorluğu, fetva imparatorluğu haline dönüştü. Türk Kurultaylarına katılan, ordu yönetip, savaşa giren, yabancı devletlerle anlaşmalar imzalayan Türk kadınlarından mezar taşları bile farklı tasarlanan Türk kadını asimilasyonla ne hale getirilmiş. İnanın çok acı. Batılı toplumlarda bile olmayan hak ve özgürlükler Atatürk’ün Türk kadınına verdiği yüce değerle tekrar Türk kültürüne ve devlet yönetimine kazandırılmıştır.
1926 tarihli Medeni Kanun Türk Kadınına eşit ve toplum hayatına batılı ülkelerden daha geniş haklar vermiştir. Medeni Kanun erkeğin çok eşlilikle tek taraflı boşanma imkanı ile düzenlemeleri kaldırmış ve kadınlara boşanma, velayet ve malları üzerinde tasarruf hakkı verilmiştir. Böylece kadınlar aile ve toplumda erkeklerle eşit bir statü kazanmıştır. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen tevhidi tedrisat kanunuyla kadınlar eğitimde erkeklerle eşit bir statü elde etti. 1928 yılında Türk kadınının görev almadığı Avukatlık mesleğine kadınlar da katılmıştır.1928 tarihli, Türk kadın doktorlarının 10 yıl süreli mecburi hizmetten muaf tutulmaları hakkında çıkarılan bu kanunla kadınların tıbba ilgisi arttırılmış, 1930 yılından itibaren kadın doktorlar görev yapmaya başlamıştır. 3 Nisan 1930 sayılı kanunla kadınlara belediye meclislerine üye seçme ve seçilme hakkı verildi. Kadınlar bu hakkı 1934 yılından itibaren kullanmaya başladı. Dünyada ilk uluslararası Kadın Kongresi 18 Nisan 1935 tarihinde Atatürk’ün himayesinde İstanbul’da toplandı.1936 yılında yürürlüğe giren İş Kanunu kadınların çalışma hayatına düzenleme getirmiştir. Türk’lük gurur ve şuuruna bakar mısınız?
Türk kadını için Atatürk bütün bunları yaparken, Türk kadınını Atatürk’e düşman etmeye çalışıyorlar ya! İşin acı veren yanı da sanırım bu olsa gerek. Belirli bir grup arasında başarı da olabilmektedirler.Ne mutlu Türk’üm diyene.
Hepinize selam sevgi ve saygılarımla!...