AĞRIYI ÇEKEN BİLİR...
İBRAHİM YILDIZ
Sevgili dostlar,
Sizin yaşadıklarınızı bir tek siz bilebilirsiniz. Bir başkasının bundan inanın haberi bile olmaz. Benim yaşadıklarımı da sadece ben bilirim. Sizlerin de bundan haberiniz olmaz.
Sanırım bundan yaklaşık bir buçuk yıl kadar evveldi. Günlük yürüyüşün ardından biraz da spor yapmak istedim. Elimi kolumu sallıyorum. Çömelip kalkıyorum. Bazı basit hareketleri yapmaya çalışıyordum. Akşam olup, yatağa uzandığımda sağ kolumu kaldıramıyordum. Kaldırsam bile çok büyük ağrı çekiyordum. O kolumun üzerine yatmam mümkün değildi. Ağrılarımdan dolayı uykudan uyanıyordum. Biliyorum ki; “hastalık ve sağlık hepimiz içindir”
Tabi ki, ertesi gün kırık çıkık mı var diye, muayene için Hastaneye Ortopedi Uzmanına gittim. Doktor benim acil omuz tomografisi çektirmemi istediği için tomografiyi çektirip, sonucu doktora gösterdiğimde sağ omuzda kas sıkışması olduğunu, ameliyatlık bir durum olmadığını belirterek, bazı hareketler ve ilaçlar verip eve gönderildim. İlaçları aksatmadan kullanıp, bir ay sonra tekrar kontrole gittim. Bu defa ilaçları yenilediği için bir ay da yeni ilaçları kullanıp kontrole gelmem istendi. İki aylık tedavinin ardından ağrılarım halen dinmediği için doktor beni bu defa da Fizik tedavi Uzmanına gönderdi. Bu arada benim ağrılarım geçmiyor, üstelik gece daha çok ağrıyordu. Doktor benim üç hafta fizik tedavi görmem gerektiğini belirterek, fizik tedavi servisine gönderdi. Burada serviste hastaların yoğun olduğu bahanesiyle bir ay ileri bir tarihe randevu verdiler. İstersen canın çıksın. Randevu tarihi geldiğinde hafta sonları hariç üç hafta fizik tedavi gördüm. Bu arada ağrı bir nebze de olsa diniyor. İlaçların tesiri geçince yine ağrımaya başlıyordu. Fizik tedavi sonrası muayene olduğumda, eklemlerin açılmış olduğunu, verdiği hareketlere devam etmem gerektiği belirtildi. Ağrılarım devam etse de doktorun önerilerine uymaya çalışıyordum.
Ağrı dedim ya, ağrılar ancak ve ancak kişiye özeldir. Sadece, bu ağrıyı çeken bilir. Vücudumuzun neresi ağrıyorsa tüm vücut fonksiyonları oraya odaklanır. Sanki her yeriniz ağrıyor gibi olur. Parmağınıza diken batsa bu durum yine aynıdır. Dişiniz ağrısa keza aynı!...
Kanuni Sultan Süleyman’ın hasta yatağında söylediği söz olarak bilinen: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya Devlet Cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Bunun anlamı ise: “Hayat, sevinç ve mutlulukla, acı ve sıkıntılarla iç içe yaşanır. Pek çok dert ve sıkıntı insanın karşısına çıkabilir. Ancak bütün bu problemler sağlık kadar önemli değildir. Tek bir nefesin bile değeri bilinmelidir. Bütün dünya insanın olsa sağlık olmayınca hiçbir önemi olmuyor.”
Mesele benim kolumun ağrıları değildir elbet. Bu ağrıyı çekerken aklıma, dayak yiyen insanlar, şiddet ve işkence gören kadınlar, cinsel istismara tecavüze uğrayan savunmasız çocuklar ve her türlü işkenceye maruz kalan sokak hayvanları geldi. Peki bu davranışları yapanlar kimler acaba diye düşündüğümde maalesef insanları görüyorum. Aslında bunları insan diye tarif etmek bile zoruma gidiyor. Acaba hangisinin ağrısından, hangisinin sancısından, hangisinin eza ve cefasından haberimiz var? Açlar mı, toklar mı kaçımız merak ediyor? Oysa biz, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.’’ diyen bir Peygamberin (S.A.V.) Ümmetiyiz. Tabi ki böyle diyerek herkesi de suçlayamam. Dürüst, ahlaklı, faziletli, yardımsever, hayvan sever, vicdanlı olan herkesi tenzih ederim.
Bakın bir Rus atasözünde ne diyor: “Ne kadar çok insanla tanışırsam, köpeğimi daha çok seviyorum.” Ne kadar güzel ne kadar büyük bir söz. Sizce de öyle değil mi?
Mohatma Gandhi diyor ki: “Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir”
Mecnun bir köpeğe dalar ve saatlerce seyreder. Onu görenler: “Hayrola Mecnun. Bu köpeğin diğerlerinden ne farkı var, bu kadar seyredip duruyorsun?” derler. Mecnun onlara: “Hiçbir farkı yok ama Leyla’nın köyünden geldi.” der. Şu sevgiye, şu güzelliğe bakar mısınız?
Hepinize selam, sevgi ve saygılarımla.