Günümüzde insan, dünyanın kendisi için döndüğünü zannediyor. Kimi kendini toplumdan soyutlayıp hayatı yalnız yaşıyor, kimi dünyayı kendinin sayıp yine hayatı yalnız yaşıyor. Zaman değil de zaman içerisinde insan değişiyor, paylaşmayı unutuyor. Paylaşsa sevinci artacak, paylaşsa üzüntüsü azalacak sonuçta yine kendisi huzuru bulacak. Ama yok, kendi kendisiyle bile paylaşmıyor ki huzuru. Kendince bir doğru bulmuş gidiyor, kendi doğrusunu en büyük doğru sanıyor. Öğretilmiş yanlışta olsa, doğru da olsa kendini işte tamda orada, diğer her şeye kapatıyor. Farkında bile olmadan.
Hep dillerde pelesenk ettiğimiz “dünya değişiyor, artık o günler geride kaldı” dediğimiz kendimizi aldatma metodundan vazgeçelim. Aslında değişen tek şey kendimiz. Eskiden hayallerimiz vardı şimdi menfaatler, eskiden dostluklar vardı şimdi kullandıklarımız, eskiden samimiyet vardı şimdi riyakarlık, eskiden ahde vefa vardı şimdi çıkar ilişkileri. Aslında hepimiz biliyoruz ki değişen ne dünya ne de zaman, değişen biziz insan, değişen hayata bakış, değişen dünyaya tapış. Bilmem farkında mısınız?
İnsanoğlu çok değişti çok. Ezan ile geldiği dünyadan sala ile gideceğini biliyor da ölümü bir kendine konduramıyor. Hepimizde bir rızık endişesi var, Yüce Mevla’mızın kulumun rızkına kefilim demesine rağmen. Kul bu endişe ile birlikte hep bir fırıldaklık, hep bir alavere dalavere içinde. Hep yukarı çıkmak istiyor da sonunun üzerinde gezindiği toprağın altı olduğunu unutuyor. Her olumsuzluk karşısında hep, “İşimiz Allah’a kaldıysa vay halimize” diye hadsizlik ediyor. E be hadsiz, işimiz hep Allah’a kalsa ya. Müslüman Allah’a inanır, güvenir, rızık konusunda da endişe etmez. Kul ne için yaratıldığının ah bir farkına varabilse…
Dünya yangın yeri, gün geçmiyor ki bir felaket başımıza gelmesin. Ama en çokta bize (Türk İslam Alemine) oluyor olan. Ama neden, hiç düşündünüz mü? Depremler, sel, heyelan, salgın hastalıklar ile Yüce Allah bizleri uyarıyor da peki ya biz O’ndan geleni anlayabiliyor muyuz? İçine düştüğümüz zorluklarda hep bir sorumlu arıyoruz, bir de çıkar yolu anlayıp idrak edebilsek. Ah yaratılış fıtratımıza uygun yaşayabilsek. Pervasızca bir hayatı hep birlikte yaşıyoruz. Garip gurebaya sırtımızı dönersek, eşcinselliği (herkes değil tabi ki, içimizde ki bazı özgürlükçüler) özgürlük sayarsak, zulüm altında ki Türk İslam alemini görmezden gelirsek bu felaketler bitmez. Biz varamazsak Yüce Mevla hepimize katından bela musibetler gönderir de çaresiz kalırız. Gelen bela ve musibetlerin bilmem farkında mısınız?
Var ile yok arasındaki makas her geçen gün biraz daha açılmakta. Bir tarafta bolluk ve israf, diğer tarafta yokluk ve sefalet. Bu böyle gitmez. Böyle giderse başımızdan bela musibette eksik olmaz. Peygamber Efendimiz (SAV) “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” diyor.
Makamlara yandaş yoldaş değil, görevini hakkıyla yerine getiren, emri altındakilere adaletle hükmedenler getirilmelidir. Kişisel menfaati uğruna yaşayan müsait insanlar Türk İslam dünyasının atisi için çalışmazlar. Onların hesapları küçücük menfaatlerinden öte bir şeyde değildir. O yüzdendir ki özellikle kamuda liyakat çok ama çok önemlidir. Ali makamlarda oturanlar için çalışma arkadaşları ve yakın çevreleri çok önemlidir. Onlar yol gösterici olmalıdırlar. Yanlışa yanlış diyebilmeli, doğruyu göstermelidirler. Hep alkışlanmak insanın benliğini okşar, zaman içerisinde onu kibir sahibi yapar. Allah hepimizi kibirden ve kibre düşmekten muhafaza eylesin inşallah. Mutlak güç sahibi ve her işi doğru yapan yalnızca hepimizi yaratan Yüce Allah’tır. Allah bizleri göstermiş olduğu doğru yoldan ayırmasın inşallah.
Elbette zor günlerden geçiyoruz. Ülkemizin etrafında kurulan tezgahların da farkındayız, içimizde ki fırsatçıların da. Elbette Suriye’de, Irak’ta olanları biliyoruz. Doğu Türkistan, Kudüs zulüm altında farkındayız. Binlerce kilometre öteden yazılan senaryoların, çevrilen filmlerin de farkındayız. Savunma sanayimiz güçlendikçe, dışa bağımlılığımız azaldıkça hep bir ekonomimizle bizi vurmaya çalışan vatan hainleri ortaya çıkıyor farkındayız. Hükümet zam verdikçe marketlerde etiketler değişiyor, kiralar yükseliyor, ev araba fiyatları uçuşuyor, farkındayız. Muhalefet partileri seçimle geçim endekslenmeye çalışılıyor onunda farkındayız.
Özellikle emekli memurlarımız hükümetten maaşlarını etkileyecek 3600 ek göstergeyi, tüm emeklilerimiz insan onuruna yakışır bir gelir için seyyanen verilecek zammı, asgari ücretli çalışanlarda işverenlerimizden artık asgari ücretin genel ücret olarak algılanmasından vaz geçilmesini bekliyorlar. Şeyh Edebali “İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın” diyor.
6 Şubat depreminin üzerinden tam 1 yıl geçti. Bizim devletimizden beklentilerimiz elbette var, olacaktır da. Kim kiminle DEM’lenirse demlensin. Biz deme sadece içtiğimiz çayda bakarız. Ama asla devletimizi de etrafımızı saran kuduz köpeklere teslim etmedik, etmeyeceğiz. Devletimiz sağ olsun, vatanımız var olsun.
Yüce Allah, Büyük Türk Milletine ve Asil Müslümanlara zeval vermesin inşallah. Sürçü lisan ettiysek affola. Allah’a emanet olun. Kalın sağlıcakla…
Selam, Saygı ve En Kalbi Dualarımla...