
ATATÜRK DEMİŞ Kİ: 'LAİKİZ DEDİK, DİN İLE İLİŞKİMİZİ KESTİK...'
MUSTAFA TAŞÇI
DOSTLARIM! Cumhuriyetimizin 101 Yılını kutlarken. bir gazetenin 1974 yılında “Atatürk’ün Fikir Kaynakları” başlığı ile yayınladığı yazı dizisinin bir bölümünü paylaşmak istiyorum sizlerle. Bilmem ilginizi çeker mi?
Ruşen Eşref Ünaydın, konuyla ilgili bir anısını şöyle anlatıyor:
“1928 ya da 1929 yılı olsa gerekti. Sıcak bir yaz günü Yalova’daki Atatürk köşküne gitmiştim.
Baş başa konuşuyorduk. Atatürk’ün Düşünceli bir hali vardı. Konuşurken gözleri ara sıra dalıyor, sonra toparlanarak sözlerini sürdürüyordu. (…)
“Yaptıklarımız tehlikede!” dedi.
-Ben heyecanla sordum. “Hangi yaptıklarımız?”
“Cumhuriyet dahil, ne yapmışsak!”
-“Aman paşam olamaz.
Devletimizin dışta, içte itibarı büyüktür. Asayiş sağlanmış, memleketi onarıyoruz, her şey ilerlediğimizi gösterirken, yaptıklarımız nasıl tehlikede olabilir?”
“Biliyorum, biliyorum diye başını salladı. Paşa. Sonra gülümseyerek konuşmasını sürdürdü. Maddi potansiyelimiz yerinde, ama manevi potansiyelimizin bataryaları boş.
1910’larda Abdullah Cevdet maskarasının “İçtihad’ında bir yazı okumuştum. Hiç unutmam. Milliyetlerin maddi ve manevi varlıklarından söz ediyordu. Bir asker olarak beni çok etkilemişti.
Bu, Alman düşünürü Lüdvid Büchner’in bir yazısıydı.
Manevi boşlukları doldurulmamış, beslenmemiş milletlerin, hangi maddi düzeyde olursa olsun, bir gün çökeceğini anlatıyor ve ispatlıyordu. Bunu ben kolay anlayabilirdim; askerdim, bir ordunun morali bozulmuşsa hangi maddi gücü bulunursa bulunsun savaşı kazanamazdı…
Büchner, milletlerin de böyle olduğunu ispatlıyordu. Her neyse bu gün şu kitabı okuyordum. Yazar bir yerinde: “Tarihten, zaferlerden, büyük adamlardan yoksun milletler, maddi imkânları geniş olsa da, ciddi bir sallantıya dayanamazlar, çöküp giderler” diyor. Birdenbire düşündüm. “LÂİKİZ” dedik, dinle ilişkimizi devlet olarak kestik.
“CUMHURİYETİZ” dedik, rejimimizi tehlikeye düşürmemek için saltanat devrini kötüledik kazanılmış büyük zaferleri bile birkaç satırla geçiştirmeye başladık. LATİN harflerini aldık, yeni kuşakları binlerce yıllık geçmişinin hazinesinden yoksun bıraktık. Biliyorsun bunları yapmak zorundaydık biz… Batı’nın bir parçası olmak gerekti. Ama ya açılan manevi çukurlar. Bunlar, yaptıklarımızı giderek tehlikeye götürür! Bunlar bugünün meselesi değil elbet…
Ama biz yüz sene sonrasını bu günden düşünmek zorundayız…”””
(Milliyet gazetesi, 16.11.1974)
Bu ülkeyi geri bırakan iki büyük hadise vardır.
Birincisi; İslam Harflerini yasaklayarak Latin harflerine Geçilmesidir. Bu devrim
Bin yıllık tarihimizle ve kültürümüzle bağımızı koparmamıza sebep olmuştur.
İkincisi; Hilafetin kaldırılmasıdır. Hilafeti kaldırarak İslam birliğini ortadan kaldırdık.
Osmanlı topraklarında Küçük küçük güya Bağımsız devletler kurduran emperyalistler, bu küçük devletleri kendilerine bağlayarak, petrolüne ve tüm zenginliklerine el koymuşlardır.
Bu iki devrim İslam Alemine Ve Türk Milletine Yapılacak en büyük kötülüktür.
Bugün mezar taşlarını okuyamayan Bir Türk milleti vardır.
Bu iki olay Geri kalışımızın en önemli sebeplerindendir.
Latin Harfleri ilan edilince Cumhuriyetin ilk yıllarında , bu yazı Gavur Yazısı Diyen Müslüman Halk cumhuriyetin okullarına Alaka göstermemiş, Haliyle cumhuriyetin ilk yıllarında okullara Gidenlerin çoğunluğu inancı zayıf islam düşüncesinden uzak lâik düzeni benimseyen kişiler olmuştur.
Bundan dolayı cumhuriyetin ilk yıllarında Yetişen Devlet adamları genellikle dinsiz yada İnancı Zayıf kişilerden oluşmuştur.
Bu konuda İsmet Paşaya bir soru sorulmuş.
soru - Paşam ülkemizde Kemalist inkılaplar oturmuşmudur ?
İsmet Paşa : -Elbette kabul görmüştür.
Soru:- Deliliniz nedir ?
İsmet Paşa:- Latin harfleri ile okumuş ve bu ülkeye başbakan olmuş Süleyman Demirel İslam harflerini bilmemektedir.
Yine Latin harfleri ile eğitim görmüş islam harflerini bilmeyen TBMM Başkanı Ferruh Bozbeyli yi örnek olarak göstermiştir.
Bu ülkede padişahlığı savunan yoktur. Cumhuriyet elbette krallıktan çok daha iyidir. Ancak Cumhuriyeti kuranlar kurdukları rejimin içini dolduramamışlardır. İslamiyet karşısında Kemalizm ,ve diğer düşünce sistemleri çok zayıf kaldığı için Türk Milleti Kurulan Cumhuriyete gönülden bağlanmamış, kanun zoruyla tabi olmuştur. İşte bizi geri bırakan hadise budur.
Cumhuriyet döneminde Millet başka istikamette ,devlet başka istikamette yol almıştır. Latin harflerinin ilanı ile bu millet iki alfabeli, iki dinli bir hale gelmiştir. Bundan dolayı Nesiller arası çatışma Cumhuriyetin kuruluşu ile başlamış olup hala devam etmektedir. Maalesef Kurulan cumhuriyetin içi boştur. Dikta edilen Laik rejim de Avrupa da uygulandığı gibi uygulanamamıştır. Laik rejim din ile bağ kuramamış ancak Müslüman milletle bağ kurmak için diyaneti kurarak Dini kontrolü altına almıştır.
Kemalizm bir dünya görüşü olamamıştır. Kavmiyetçilikte dünya görüşü değildir.
Özetle Kökü ile alakası Kesilen bir ağaç nasıl yaşayamazsa , Cumhuriyetle birlikte bu milletin tarihi ile kültürü ile ve dini ile alakası kesilerek geri bırakılmıştır. Bundan dolayı yüz yıldan beri Aslına dönme mücadelesi veren Müslüman halkın karşısında daima Devlet olmuştur.
Atatürkün dediği gibi –“Birdenbire düşündüm. “LÂİKİZ” dedik, dinle ilişkimizi devlet olarak kestik.
“CUMHURİYETİZ” dedik, rejimimizi tehlikeye düşürmemek için saltanat devrini kötüledik diyen
Atatürk ‘ün sözlerine katılıyorum. Şahsiyetli insanlar hatalarını kabul ederler. Sorumluluk bilinci hata yapan insanları rahatsız eder. Atatürk te bu konuda rahatsız olduğunu açıkça beyan etmiştir.
TARİHİ GÖREVE DAVET
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sayın TBMM Başkanımız,
Sayın Siyasi Parti Başkanlarımız,
Siyasetçilerimiz Ve Aziz Milletimize;
TARİHİ GÖREVE DAVET,
Gelinen durum vahimdir!
Nasıl olur diyeceksiniz!
Vatanımızın bazı bölgelerinde yasal ve uluslararası anlaşmalar ile “ÖZERKLİK” ilan edilmesine zemin hazırlanmış olması akıllara ziyan durumdur.
Milletimizin birliği beraberliği, ülkemizin devletimizin birliği bütünlüğü ile dünya var oldukça yaşatılması, bazı bölgelerin “özerklik” adı altında Sevr’in tatbikinin önlenmesi amacıyla vatanımızın bölünmemesi için;
ÖZERKLİĞİN/BÖLÜNMENİN YOLUNU AÇAN,
1- 3 Ekim 1992 Sayı: 21364 tarih ve sayılı bakanlar kurulu kararının ve,
2-BM ile 15 Ağustos 2000 tarihinde New York'ta Birleşmiş Milletlerde imzalanan “İkiz Sözleşmelerinin,
3-4 Haziran 2003’te TBMM de kabul edilen 4867 ve 4868 no’lu "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun",(AB ile yapılan anlaşmayı onaylayan bakanlar kurulu kararı ve BM de aynı sözleşmenin onaylanması)
Gerek AB ile yapılan anlaşma ve bakanlar kurulu kararı ile onaylanan, gerek BM ile yapılan anlaşma ve TBMM de çıkarılan yasaların derhal hiç zaman kaybedilmeden ortadan kaldırılması tarihi sorumluluktur!
Anlaşmalar ve kararların detayları;
ÖZERKLİK/BÖLÜNME YOLUNDA BAKANLAR KURULU KARARI:
1-AB ile yapılan iptal edilmesi gereken anlaşmanın ve bakanlar kurulu tarafından onaylanan kararın tam metnini noktası virgülüne imla hataları da dahil dokunmadan sizlere sunuyorum!