METİN AKGÜN

Akgün,  ABD Başkanı Joe Biden'ına Tepki

METİN AKGÜN

Başkan Akgün’ün, ABD Başkanı Joe Biden’ın ‘Sözde Ermeni Soykırımını tanımasına tepki’ mesajı.

Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Başkanı Metin AKGÜN, “ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 Olaylarını 'Soykırım' Olarak Tanımlaması” Dolayısıyla Mesaj Yayımladı.

Ermenistan ve Ermeni diasporası (kopuntu), 24 Nisan 1915 tarihinde yaşanan olayları yanlı ve yanıltıcı değerlendirmelerle, çok yönlü propaganda, eylem ve kampanyalarla sözde Ermeni Soykırımı olarak tanıtmaya çalışmaktadır.

Bu gayretleri ile “Küresel Eşkıyaların” yenidünya düzeni ideallerinin önemli piyonlarından biri haline geldiler...

İçine düştükleri bu halin farkında olmalarına karşın, beklentileri nedeniyle, bu sürece hizmete devam etmektedirler.

Bu yönde; planlı, örgütlü ve sistemli bir şekilde yıllardır sürdürdükleri “Sözde Soykırım” yalanlarını tanıtma/yayma/destekçi bulma girişimleriyle iddialarını dünya gündeminde tutarak yandaş temini yönünde çalışmalarını sürdürmektedirler. Ermeni Diasporasının gayesi, ‘Sözde Soykırım Mağduriyetlerini’ tüm dünya ülkelerinde tanıtmaktır.

Uzun yıllar, 1915 olaylarının dünya çapında soykırım olarak tanınmasını sağlamak için soykırım anıtları diktikleri yanı sıra, küresel eşkıyaların tahrik ve tertipleri dahilinde, küresel terör ile de irtibatlı olup, “Türk Dışişleri mensuplarının öldürülmesi” terör eylemlerine de yönelmişlerdi.

“Sözde Soykırım” yalanlarını yayma, tanıtma faaliyetlerini, süreçte sistematik bir yapıya oturtmaya çalışmış,  “3 T” olarak özetlenen, “Sözde Soykırımı Tanıma, Tazminat, Toprak” talepleri yolundaki girişimlerine devam etmektedirler.

Bu süreçte dünya konjonktürünü takip ederken, devletlerarası çıkar çatışmalarını da bu süreçte istismar ederken, bu hususu kullanmaya da devam etmektedir…

Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy, “Turksand Armenians” kitabında, “Gerçek tarihin gazetelerde ve dergilerde gerçek dışı kaynaklardan faydalanarak hafife alındığını belirtirken; 1’inci Dünya Savaşı’nda bu konudaki çalışmaların Amerikan misyonerleri ve İngiliz propagandacıları tarafından yapıldığını, Doğu Anadolu’daki yaşanan olayların adil bir şekilde yansıtılmadığını, Olayların, Ermeni tezlerini destekleyenler tarafından anlatıldığını ve Türkiye karşıtı, önyargılı ve tek taraflı raporlar içerdiğini,Türk tezlerine kimsenin katkı yapmadığından, asıl olayların nasıl cereyan ettiğinden bahsedilmediğini, Ermenilerin, her zaman Osmanlı Ermenistan’ının ve Anadolu’da bir çoğunluk gibi hareket etmenin hayalini kurduklarını, Ermenilerin, azınlık olmalarına rağmen çoğunluğa hükmetmenin bir yolunu aradıklarını.

1.7 milyon Müslüman’ın Güney Kafkasya’da ve Kırım’daki yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldıkları gerçeğine rağmen herhangi bir bölgeye sahip olma iddiası ile gündeme gelmediğini, Justin McCarthy, soykırımın en önemli unsurunun “niyet” olduğunu işaret ederken, “Birleşmiş Milletler”dahil pek çok soykırım tanımının “niyet” konusunda tuhaf bir şekilde sessiz kaldıklarını, Osmanlı yönetimi soykırım niyeti ile tüm Ermenileri yok etmeyi hedefleyerek hareket etmiş olsaydı, sevk ve iskân yasasını yürürlüğe koymayacağını.

1’nci Dünya Savaşı sırasında mübadele yaşandığının ve savaş sırasında açlığa ve hastalıklara maruz kalınmasının doğal bir sonuç olduğunu, Mc Carthy,  kimsenin masum ve kimsenin suçlu olmadığını ve yaşananların soykırım değil savaş olduğunu,  Ermenilerin, bugün 24 Nisan 1915 iddialarını garanti olarak gördüğünü ve Türkiye’nin Ermeni iddialarını kabul etmezse Avrupa Birliği’ne dahil olamayacağından emin olduklarını” ifade eder...

Yaklaşık 170 bilimsel çalışmaya imza atan "20. Yüzyılda Uluslararası Ermeni Terörizmi Tarihi" kitabının yazarı Rus tarihçi Prof. Dr. Oleg Kuznetsov, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını, değerlendirirken; 1915 olayları iddialarının kurgu olduğunu belirterek "Ermeniler, tarihi ve yasal belgelerle bu propaganda teriminin (soykırım) geçerliliğini doğrulamanın mümkün olmadığını, 1. Dünya Savaşı'na katılan ülkelerde ordunun güvenliği için çeşitli tedbirlerin alındığını, Rus Çarlığı'nda da Alman ve Yahudilerin sürgün edildiğini belirten Kuznetsov, “Tehcir” için, "Tüm bunlar düşmanın safına geçilmemesi ve ordunun güvenliğinin sağlanması için yapıldı. Bu, askeri siyasetin bir parçasıdır." İfadeleri.

"Ermenistan devletinin özünde terörizm vardır. Ermeniler, terörü devlet siyasetine taşıdı. Ermenilerin ülkesindeki siyasi partiler arasında görüş farklılığını çözmek için terörden başka bir aracı yoktu." Demesi,  Ermeni ihtilalci "Taşnak" Partisi’nin 1890’da Tiflis'te kurulduğunu hatırlatırken, "Ermeni terör arkasında her zaman Rusya vardı." Dediği,  İfadeler Işığındadır. 

Dünya Savaşı sırasında Ermeni askerlerinin Rus ordusu içinde yer alarak doğrudan Osmanlıya karşı savaşması ve Anadolu’nun batısı ile doğusu arasındaki geçiş yollarının ve telgraf iletişimin kilit noktalarının Ermeniler tarafından felç edilmesi nedeniyle, Osmanlı Devleti ülke güvenliği açısından Anadolu’daki Ermenileri güneye yine Osmanlı Devletine ait olan bölgeye göç ettirme kararı aldığını, Bu göç sırasında açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle gerek Ermeniler gerek onlara eşlik eden Osmanlı jandarması ve halkı arasında çok sayıda ölenler olduğunu da göz önüne alarak değerlendirdiğimizde; “Ermeni Sorunu”, bugün hem Türkler hem de Ermeniler için ayaklarına vurulmuş pranga oluşturmuştur. Her iki toplumun kendi özgür istemlerinden çok; güçlü devletlerin, yani oyun kurucuların yönlendirmesi ile oluşturdukları gündem olmuştur.

“Ermeni Sorunu” ya da sözde “Ermeni Soykırımı”, hem bu soykırım olduğunu savunan Ermenistan ve Ermeni diasporasının (kopuntu) hem de buna karşı çıkan ve bunu kabul etmeyen Türkiye’nin ve Türk toplumunun, bu noktada günümüze kadar bir kazanımı olmamıştır.

Sorunun özüne baktığımız zaman; geçmişten günümüze sorunun çözümü yönünde yol almak bir yana; başka güçlerin, siyaset merkezlerinin, küresel eşkıyaların devreye girmesiyle birlikte, sorun daha da karmaşıklaşmış, içinden çıkılması daha da güçleşmiş ve savlar daha keskin söylemlere dönüşmüştür.

Emperyalist devletlerin, özellikle Ermeni Diasporasına yaranma çabası, konuyu uluslararası düzeyde daha içinden çıkılmaz bir düzeye taşımıştır.

Ermeni diasporasının her yıl “24 Nisan’larda” tüm dünyada sözde soykırımın yıldönümü diye andıkları tarih, zorunlu göçün uygulandığı tarih de değildir. Osmanlı Devletince Birinci Dünya Savaşı sırasında isyan çıkaran Ermeni Komiteleri elebaşlarının tutuklanmasına dair karar alındığı tarihtir.

Osmanlı’nın ülke güvenliğini korumak amacıyla aldığı bu karar, vilayetlere ve mutasarrıflıklara gönderilmiş ve sadece örgüt mensubu Ermeniler tutuklanmıştır.

Görüldüğü gibi, Ermeni diasporasının sözde soykırım olarak tanıtmaya çalıştığı 24 Nisan 1915 tarihi, “zorunlu göçün” başlatıldığı tarih de değildir. (1) Ermenistan ve diaspora, 1915’de yaşanan olayları tarihi ve hukuki alanda tartışmak yerine, bu konuda haklı dayanakları olmadığını bildikleri için tanıtma faaliyetlerini tamamen siyasal alana çekerek sürdürmektedirler.

Katolik dünyasının dini lideri Papa Françesko’nun, Vatikan’da düzenlenen ayinde, tarihi ve hukuki gerçekleri göz ardı ederek 1915’te yaşanan Ermeni tehcirinin 100. yılında ‘soykırım’ ifadesini kullanması siyasi girişimlerden etkilenilmiş bir açıklama olduğu,  Avrupa Parlamentosu’nun 15 Nisan 2015’de aldığı kararda da 1915 olayları “soykırım” olarak nitelendirilmiş ve Türkiye’ye geçmişiyle yüzleşmesi ve 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını kabul etmesi çağrısı yapıldığı,  Avrupa Parlamentosu’nun bu çağrısını takiben Avusturya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, Rusya olmak üzere 1915 olayları, birçok ülkede siyasi arenada “soykırım” olarak nitelendirildiğine dikkat çekeriz.

Her yıl olduğu gibi, özellikle bu yıl da 24 Nisan günü ABD Başkanının “soykırım” sözünü kullanıp kullanmayacağı Türk Dışişleri tarafından büyük bir dikkatle izlenmiştir.

ABD Başkanlıları, 24 Nisan 1915 ile ilgili geleneksel başkanlık bildirisinde ‘soykırım’ terimini kullanmayıp geçmiş senelerde olduğu gibi olayları yine Ermenice “büyük felaket” anlamına gelen “Meds Yeghern” ifadesiyle tanımlamışlardı...  

Ancak, Obama ilk kez, ‘vahşet’ sözcüğünün önüne ‘kitlesel’ sıfatını eklemiş ve açıkça “20’nci yüzyılın ilk kitlesel vahşeti” demişti…  

Korkulan oldu ve ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olayları için; Ermenice 'Büyük Felaket' anlamına gelen 'Meds Yeghern' kelimesini de kullanırken, Osmanlı dönemindeki Ermeni soykırımında ölenleri hatırlıyoruz ve böyle bir zulmün bir daha yaşanmaması için taahhüdümüzü yeniliyoruz. 24 Nisan 1915'ten başlayarak, Ermeni entelektüeller ve toplum liderlerinin Osmanlı güçleri tarafından İstanbul'da tutuklanmasıyla, 1.5 milyon Ermeni sınır dışı edildi, katledildi ya da yok etme kampanyasıyla ölüme yürüdü…” "Ermenilerin tarihine saygı duyuyoruz. Bu acıyı görüyoruz. Tarihi tasdik ediyoruz. Bunu da suçu birilerine yüklemek için değil, bunun bir daha asla yaşanmaması için yapıyoruz" ifadelerini kullandı.

Bu açıklamadan sonra yarın için ne değişecek, Şahsım ve Eğitimde Kaliteyi geliştirme Derneği Yönetim Kurulu ve üyelerimiz adına,  ABD hem kuruluşuna hem de tarihi geçmişi kan, zulüm ve katliamlarla dolu olan ve ekonomisini savaş ekonomisi üzerine kuran en büyük soykırımcı devlet olduğunu, dünyada milyonlarca sivili öldürüp, dünya tarihinin en büyük katliamlarına imza attığını, unutmadan, "Küresel Eşkıyaların”, siyasi çıkarları uğruna, tarihin çarpıtılmasının yeni bir örneği olan, hukuk ve tarihi bilgi ve belgelerden yoksun, sloganı aşmayan, popülist ve salt çıkar ekseninde yapılan bu açıklama asılsız, mesnetsiz ve yok hükmündedir” diyoruz.

Ermenilerce kurgulanan asılsız iddiaları red ediyor, Ermeni isyancılar tarafından katledilen ecdadın, o masum sabi insanların ıstırabını, acılarını göz ardı eden bu açıklamanın büyük Türk Milleti ve tarih karşısında hiçbir değeri olmadığını haykırıyor, gerçekleri görmek isteyenlere arşivlerin açık olduğunu hatırlatıyoruz...

Elbet hayat devam edecek, devleler arası ilişkilerde hamasetin olmadığını, çıkarlarla örülü girift bir ilişki yumağı olduğunu yeniden fark edeceğiz…

Gün, Türk Milleti ve Türk Devleti olarak içerideki farklılıklarımızı, ayrışmayı bir yana bırakarak, bir ve beraber olmak, Türk milletine soykırım iftirası atarak hakaret eden ABD Başkanı Joe Biden’ın şahsında, küresel eşkıyalığa soyunan herkese gereken cevap verilmesi gereken günüdür.

Tepkilerimiz ile eş zamanlı, hayata geçirilmesi gereken bir diğer hususa; önemli olanın, kendi içyapımızdaki birlik ve beraberliğin devamlılığı olduğundan hareketle, Milli Birlik ve Beraberlik Ülkümüze hizmet edecek icatlarımıza odaklanmak gerektiği, istikbalin teminatı ola neslin inşası mesuliyetine dönük yaptıklarımıza yönelmenin mana derinliğini fark etmemiz gerektiğine dikkat çekmek isteriz.

Küresel eşkıyaların farklı bir şey yapmalarını beklemek yerine, küresel eşkıyaları kontrolünde devam eden “Küresel Salgın” KOVİD 19 şartlarında neslin inşası sürecinde girdiğimiz “Uzaktan Eğitim” sürecinde bizi biz kılan değerlere yönelik nasıl bir eğitim vermemiz gerektiğine yönelik araştırmalar yapmamın önemini hatırlatır, tarihin tanıklığında, Ermeni zulmünde şehit olan kardeşlerimize Yüce Mevlâdan rahmet, baki kalanlara, aziz milletimize sabr-ı cemil diliyoruz... 

 (1) H. Özdemir, K. Çiçek, Ö. Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler - Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu, 2004. Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s. 210-211

Yazarın Diğer Yazıları