Dinimiz Bize  Hep Hayır Konuşmayı Emrediyor - MANSUR BALTACI

Dinimiz Bize  Hep Hayır Konuşmayı Emrediyor


       İlk insan ve ilk Peygamber Adem (a.s) ile başlayan “Allah’ın birliği, kuvvet ve kudretine dair Tevhid akidesi” bizden önceki Mukaddes kitaplarda dile getirildiği gibi, Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) efendimize de aynen, tekraren bildirilmiştir : “Yaratan Rabbinin adıyla oku!, O,insanı bir alaka’dan (embriyodan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir, O Rab ki kalemle yazmayı öğretti,  İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (Alak 96 / 1-5)

     Yukarıdaki Ayet-i kerime bize gösteriyor ki, insan dilini “Besmele ile”,”Hamd ile” Allah’ı anarak konuşmaya başlaması emredilmektedir. Kelâmların en güzeli, en hayırlısı yine Resulü (s.a.v) efendimiz vasıtası ile bizlere talim ettirilerek öğretilen Kelime-i Tevvhid ki;

“Allah'tan başka (İbadete layık ve müstehak) ilah olmadığına, Allah'ın bir ve ortaksız olduğuna, Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şahitlik ederim!” cümlesinde bile bir güzellik ve bir Belağat  açıkça görülmektedir.

     Kur’an-ı Kerim de ki ifadeler ise hiçbir “Şiir, Nesir, Nazım gibi yüksek edebiyat ölçüleriyle mukayese dahi edilemez. Nitekim Kur’an da bu husus şöyle ifade edilir:   “Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir." (İsra:17/ 88)

Yüce Rabbimiz insana konuşma kabiliyetini verip, o üstün  yeteneğiyle insanı diğer yaratıklardan şerefli kılmış ve özelliklerle donatmıştır. Kalbine ilim hazinelerini akıtıp, Kemale erdirmiş, sonra kalbinin ve aklının kapsadığı manayı, dili ile tercüme ederek maksadını anlatabilme kabiliyeti ile mücehhez kılmıştır.

    “Biz insanı en güzel biçimde yarattık. / Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık./ Ancak iman edip iyi işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ecir vardır.” (Tin:95 /4-6)

     Dil,diğer manada Lisan, bunların da ihtiva ettiği güzel konuşmak, Allah'ın nimetlerinden ve harikulâde sanatının inceliklerindendir.  Dilin ibadeti veya isyanı pek büyüktür; zira küfür ve iman ancak dilin şehadetiyle açığa çıkar. Dil, Hak’ka teslim edilmez ise, Hak veya batıl yönünden doğruyu savunamaz, varlık ve yokluklarını doğrulayamaz. Onun için İman ile birlikte Lisanı da güzelleştirmek gerekir. Mesela, Kelime-i Şahadeti sadece kalpten geçirmek yeterli olmayıp  dil ile ikrar etmenin gerekli oluşu bile Dil nimetinin kıymetini ifadeye yeterlidir.

     Rabbimizin bize bahşettiği uzuvlar, görevleri gereği, etki alanları “Dil” uzvumuza nisbeten kısıtlıdır. Mesela Göz; ancak görebildiği renk ve suretlerden, Kulak; duyabildiği ses’lerden, El; erişebildiği cisimlerden dokunabildiklerinden başkasına yetişemez, diğer organlar da böyledir. Fakat, Dil’in etki alanı  pek geniştir. Onu çevirecek bir engel yoktur. Onun sahasının ne sonu, ne de sınırı vardır. “Hayır” da dilin geniş alanına girer,”Şer” de. Bundan dolayı Dili’i yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanarak Ahret saadetini ziyana uğratmak gaflettir. Zira:  Ebu Hureyre (r.a) nın rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte: Hz.Peygamberimiz (s.a.v) : “Allah’a ve ahret gününe iman eden ya hayır konuşsun veya sussun” buyurmuştur.

Dil nimetini hayır işlerde kullanmak, insana dünya için  ilim, fazilet, itibar ve mevki kazandırdığı gibi, Ahret için de, Allah katında, mertebeler kazanmasına vesile olur. Bir de İslam Alimlerinin “Dilin Afetleri” tabiri ile izah ettikleri, O dil nimetini,  kötü işlerde kullanmak var dır ki, insanoğlu zaman zaman gaflete düşer de; Gıybet, İftira, Koğuculuk gibi afetlere düşmekten kendisini kurtaramaz.  

      Bunların başında “Batıla dalmak” ifadesi ile izah edilen, günaha kapı açan fiilleri süslü göstererek anlatmak, Macera vei hikâyelerin aktarılması, fasıkların kötü fiillerini övgüyle nakletmek, zenginlerin lüks hayatını imrendirerek anlatmak, çirkin merasimlerden  ve çirkin durumlardan bahs’ ederek Dili bu çirkin mevzulara bulaştırmak,  insanı kendisine çeken, gaflete düşüren çirkin konulardır ve bunları naklen de olsa anlatmak tamamen haramdır.

     Peygamberimiz (s.a.v) in ashabından Muaz bin Cebel (r.a) anlatıyor:  Bir gün,”Yâ Rasûlallah! Konuştuğumuz her şey amel defterimize yazılacak mı? Onlardan hesaba çekilecek miyiz?” diye sordum. Rasûlullâh (s.a.v):  “Anan sana ağlasın! Şunu iyi bil ki, insanları burunları üzere cehenneme düşüren şey, onların dillerinin söylediği kötü sözlerdir. Sen, sustuğun sürece dilinin âfetinden kurtulursun. Konuştuğun zaman senin için ya ecir yazılır ya da günah yazılır.” buyurmuştur. (Taberânî, Mecmau’z-Zevâid)

      Ancak laf taşımanın ve yalan söylemenin de istisnâları vardır; iki kişi arasını düzeltmek için laf taşıyan, yalan da söylese koğuculuk yapmış olmaz. Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: “İnsanların arasını düzeltmek maksadıyla birinden ötekine uygun sözler  taşıyan (veya hayırlı konuşan) yalancı sayılmaz.” (Buhârî, Sulh, 2; Müslim, Birr, 101)

O hâlde söz başlı başına büyük bir mesûliyettir. Âyet-i kerîmede insanın organlarına sahip çıkmasının önemi şöyle vurgulanır:  “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül; bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ:17/ 36)

      Malayani konuşmak, şakalaşmak, mizahçı olmak, Alay ve istihza etmek,Yalan ve yanlış şeyler anlatmak, bir çıkarı için fasıkları övmek, yapamayacağı vaat’lerde bulunmak gibi dil ile yapılan yanlış ve fena fiiller de bu haramlar arasındadır.

      Rabbimizden, bizlere bu musibetlerden kurtulabilme gücünü bahş’etmesini diliyoruz. Selam ve Dua ile..

YAZIYI PAYLAŞ!