Türk Mitolojisinde Yılbaşı
LEYLA DÜZEL
Bugün Noel.
Öncelikle Türk Bayrağı altında yaşamaktan onur duyan Hristiyan vatandaşlarımızın Noel'ini kutlarım.
Hristiyan toplumunun yüzyıllardır ülkemizde özgürce dini ibadetlerini yaşamaları Müslümanların ne kadar her dine saygılı olduğunu gösterir.
Osmanlı ve Türkiye Devletleri demokrasinin sadece Müslüman olmayan ülkelerin tekelinde olmadığının ispatıdır. Hak ve adaletin Müslümanlar için dini özgürlükler temelinde tüm Hristiyan ülkelerinde de uygulanması tek dileğimiz.
2021 bitiyor ve 2022'ye günler kaldı...
Nardugan nedir, hiç duydunuz mu?
Eski Türkçe'de; Nar Güneş, Dugan ise Doğan demekti...
Nardugan: Doğan Güneş anlamına gelir...
Ön Türkler'in inancına göre, Güneş ve Gece devamlı kavga eder, kavgaları 21 Aralık'ta Güneş'in Gece’yi yenmesiyle sonuçlanır ve sonraki ilk dolunay gecesi de yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilirdi...
Nardugan; Tatarlar, Başkurtlar ve Çuvaş Türkleri tarafından da kutlanır...
Türkler İslamiyet’i kabul etmeden önce Gök Tanrı'ya inanır, yeryüzünde ki her olayın göklerden bir emirle gerçekleştiğini düşünürlerdi...
Diğer milletler taşa, puta, ineğe, Tanrı'nın Oğlu'na (Hz. İsa) vesaire taparlarken, Türkler Gök Tanrı'ya inanırlardı...
Zaten bu yüzden Hristiyanlığı değil İslamiyeti seçmişlerdi...
Hristiyanlar Hz. İsa'yı Allah'ın Dünya'daki sureti ve oğlu olarak Tanrı'laştırırken, Müslümanlar gökyüzünde, görünmeyen ve sadece kudretiyle varlığını hissettiren, adının Allah olduğuna inandıkları bir dine mensuplardı. Gök Tanrı ve Allah, Türkler için aynı Yaradan özelliklerine sahipti...
Uyum sağlamaları çok kolay olmuştu. Fakat İslam dinini Türk İslam senteziyle harmanlamış ve yaşantıları hiçbir zaman Arap'laşmamıştı...
Zamanla kültür erezyonuna uğrasak da hala günümüzde, yaşam tarzı olarak benzeşmeyiz...
Türkler İslam'ın özünü almış, köhnemiş Vahabi sülalesinin geleneklerini reddetmiştir...
O günden bugüne hala Nar ile Güneş’in aynı anlamda kullanımı dilimizde devam eder...
Bugün hala kullandığımız "Nar gibi kızardı" deyimi aslında Güneş gibi kıpkırmızı oldu anlamındadır. Nar meyvasına da güneşin kızıllığından esinlenerek o ad verilmiştir...
Yılbaşı ağacı süslemesi de Türklere aitti...
"Hayat Ağacı" olarak kabul edilen "Akçaçam Ağacı" sadece Orta Asya'da yetişirdi...
Türk mitolojisi’nde, Dünya'nın merkezinde olduğuna ve insanların bu ağacın köklerinden türediğine inanılır...
"Akçaçam Ağacı"nın dalları gökyüzüne kadar uzanır ve dalları Tanrı Ülgen'e kadar gider diye düşünülürdü...
Bu ağacın motiflerine eski Türk halılarında da çok sık rastlanılır...
Tanrı'dan isteklerini bu ağaç altında dilerler ve dua ederlerdi. Şükran duygularını (Amerikalılar bunu Şükran Günü olarak kutluyor) belirtmek için ağacın altına hediyeler koyar, dans eder, kopuzla şarkı söyler ve geleneksel Türk oyunları oynarlardı...
Dilek dilerken koyunyününden hazırlanan tutamları dallara bağlarlar, ağacı süslerler ve yaşlıları ziyaret ederlerdi. Yaşlılar bu bayramın çocukların ve gençlerin bayramı olduğunu söyler, onlar eğlenirken gelecek yılın mutluluk, sağlık getirmesini dilerlerdi...
Bu bayramda yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme, aile ve dostlar bir araya gelerek yenir ve kalabalıkla kutlama yapılırsa eve bereket gelir, ömür çoğalır ve Ocağ'a uğur getirir diye inanırlardı...
Gelelim Türklerin Nardugan Bayramı nasıl oldu da Noel, Noel Baba, Noel Ağacı oldu?
Bu kutlamalar, Hunlar'la birlikte Avrupa’ya, Hristiyanlığın yaygınlaşmasıyla birlikte Hristiyanlar'a geçti...
Hristiyanlar, Hunlar’ın Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan bu kutlamayı görerek aldılar...
İsa’nın doğumu ile hiçbir ilgisi yoktur, çünkü Hz. İsa'nın da tüm peygamberler gibi doğum günü bilinmez...
Noel kutlama geleneği, 325 yılında alınan bir kararla Hz. İsa’yı anmak için kullanılmaya başlandı...
İmparator Konstantin 324-337 yılları arasında İznik’te toplanan Konsül'de önce İsa'nın doğum günü olarak 25 Aralık tarihini belirledi, sonrada 325 senesinde 22 Aralık’ta güneşin doğumu için yapılan Pagan, "Nardugan Bayramı”nı İsa’nın doğumu tarihinde olsun diye 25 Aralık’a kaydırdı ve buna da “Noel” dedi...
Bu günkü İncil'in bu dönemde yapılan değişikliklerle yazılan son İncil olduğunu tarih kitapları da onaylıyor...
Çam süsleme ise, Türkler’den çok sonraları ilk olarak 1605’te Almanya’da görüldü ve oradan Fransa’ya ve diğer Hristiyan ülkelerine geçti...
Noel Baba da eski Türk Dünyası'nda "Soğuk Hanı" olarak tanınan Ayaz Ata olduğu inanılır...
Bu yaşlı ve sakallı dede, kışın soğuklarda kimsesiz ve yardıma muhtaç kişilere yardım edermiş. Ayaz kelimesi bildiğimiz üzere yakıcı soğuk anlamına gelmekte olup, Ayaz Ata’nın Türkler'i bu soğuktan korumak amacıyla gönderildiğine inanılırmış...
Hristiyan Dünyası’nda her yıl 25 Aralık tarihinde Noel hala kutlanırken, Nardugan Türkler'in İslam’ı kabul etmesi sonrasında önemini yitirmiş ve unutulmuş...
Nardugan’ın aynı isimle ağaç süslenerek kutlanması, Sümerler zamanında da olmuştur...
Onlara da Türkler vasıtasıyla geçtiği Sümerologlar tarafından doğrulanmıştır...
"Otu çek, köküne bak" demişler...
Bizim kökümüz Türk olduğuna göre gelenek ve göreneklerimizi yüzyıllar boyunca kim ne sebeple unutturmuş, çalmış ve kendine monte etmiştir?
Yılbaşını kutlamak, ağaç süslemek ve birbirimize imkanlar ölçüsünde hediye almak anamızın ak sütü gibi helaldir...
Yalnız...
Uzun zamandır pandemi ve ekonomik zorluklar ile boğuşuyoruz. Bunu unutmadan fakir fukaranın hakkını gözettikten sonra yılbaşını tüketim çılgınlığı yapmadan, eğlencenin dozunu kaçırmadan aile ile beraber kutlamak en güzeli...
Yaşlıları evde yalnız bırakıp sabaha kadar içmenin Yılbaşının maneviyatı ile bir alakası yok...
Karamsar ve olumsuzluklarla geçen ömrümüzde, bu Doğa olayını Allah'a şükür etmenin bir yolu gibi algılamalı ve yeni yıl için iyi dilekler temenni etmeliyiz...
Birileri, bu mutluluk veren güzel günleri engelleyerek her günümüzün cinayet, kavga ve negatif toplumsal olaylarla geçmesinden mutluluk duyuyor...
Bence, ülkemizde ki olumsuz havaya rağmen pozitif olup sevinçle yeni yılı karşılayalım ve iyi dileklerle kötülüğü defedelim...
Evlerimizi ışıl ışıl yapalım, temiz kıyafetlerimizi giyelim, en güzel masamızı Allah ne verdiyse kuralım ve sevdiklerimiz ile kestane pişirip geleneksel tombala oynamayı ihmal etmeyelim...