Birleşik Hain Güçler (BHG)
LEYLA DÜZEL
Artık adını koyma vakti gelmedi mi?
Yeni mi bölündük?
Hayır. Aslında 15 Temmuz 2016 Darbe girişimi, Osmanlı'dan beri içimizde var olan sinsi yapının turnusol kağıdı işlevini gördü.
Hainler bir yana, vatanperverler bir yana ayrıldı. Bu bölünme değil. Bu toplumun katmanlarında aslında var olan gizli niyetlerin, kripto şahsiyetlerin görünür hale gelmesi.
Ben adını BHG koydum. Açılımı, Birleşik Hain Güçler. Bunların içinde Gladyo, yabancı istihbarat örgütleri, ülkemize dost olmayan büyükelçilikler, FETÖ, Yerli ve yabancı siyasetçiler, akademisyenler, sanatçılar, gazeteciler, yabancı vakıflardan para alıp topluma nifak saçıcı toplu veya bireysel faliyetlerde bulunan vatandaşlar vesaire. Bunları tek başlık altında topladım. Bu birliği, mesajlaşma aplikasyonları üzerinden oluşturulan gruplara ulaştırılan haberler ile yönetiyorlar.
Hükümeti seçimle yıkamayacağını anlayan BHG kimi zaman bir doğal afeti veya olayı fırsat biliyor, kimi zaman da bilakis kendi ellerinden çıkan olaylarla hükümeti yıkmayı amaçlıyor.
Demokrasi ve adalet lafının sadece söylemlerinde kaldığını birçok olayda görüyoruz.
Geçtiğimiz Çarşamba günü ülkemiz yangınlar ile esir alınmaya çalışıldı. Ardından Konya’da 7 kişinin öldürüldüğü toplu katliam vakası gerçekleşti.
Katliamın üzerinden henüz dakikalar geçmişken BHG organize bir şekilde bu olayı Irkçı bir katliam adıyla sosyal medyaya taşıdı.
HDP jet hızıyla basın açıklaması yaptı. Kimin yaptığı ve ne sebeple yaptığını ne çabuk analiz etmişlerdi? Katliamın olduğu yerde binlerce Kürt kökenli ailenin yaşaması provokasyon içeren basın toplantısı için yeterli malzemeydi. Irkçı saldırı diye adlandırdıkları açıklama ise başlı başına Irkçılık söylemi ile Kürtçülük içeriyordu. Ertesi gün Konya’da olacaklarını söyleyip basın açıklamasını sonlandırdılar. Burada kullandıkları dil provokasyon yüklüdür. Düpedüz halkı ayaklanmaya çağırmışlardır. HDP’nin kapatılması için geçerli bir delildir. Amaç o bölgedeki aileleri ayaklandırıp sosyal medya desteği ile Türkiye'nin bir kargaşaya sürüklenmesi idi. Sonrası, gün ağarmadan daha olayın 11 yıldır süregelen iki aile arasındaki husumetten olduğu, haberlere düşmeye başlamıştı. Bir cinnet vakasından Türk-Kürt çatışması çıkarmayı göze alan BHG'nin elinde olay patladı. Hele bir de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun taziye çadırına kabulü ve 7 aile ferdini kaybeden ailenin Soylu'ya sarılışı, dualarını birlikte edişleri bu gözleri dönmüş kan tüccarlarını üzmüş olmalıydı.
Yangınlar ise bugün neredeyse 240 yeri buldu. Ölenlerimiz oldu, kahraman ormancılarımızdan yaralananlarımız var. Çoğu söndü, diğerleri de umarım az hasarla söndürülür. Aynı anda birçok yerde çıkmış olması buram buram sabotaj kokuyordu. Benimle birlikte birçok kişi bunun PKK elinden çıkma olduğunu hemen anlamıştı. Geçmiş yıllarda Ateşin Çocukları diye PKK'nın bir gençlik yapılanması defalarca buna benzer yangınlara karışmıştı. Kandil'den ağababaları “Silahınız yoksa çakmağınız var” demişti.
BHG'de onların yaptığını biliyordu lakin bunun ortaya çıkmaması ve bir an önce hükümeti erken seçime zorlamak için yoğun bir yalan propoganda sürecine girdiler. Birleşik Hain Güçler her alanda saldırıyordu. Televizyon/sosyal medya "Hükümet THK'nın yangın söndürme uçaklarını niye kullanmıyor" diye yaygaraya başladı. Sözde hangardaki uçaklar uçabilirdi fakat bunu hükümet engelliyordu. Sebep, hükümet yangının söndürülmesini istemiyor, yanan alanlara otel yapacaklar diyorlardı. Yanan orman arazilerine imar izninin kanunla engellendiğini ve tekrar ağaç dikmenin mecbur olduğunu bile bile bu yalan haberi yayıyorlardı. Daha sonra Türk Hava Kurumu Vakfı'nı ziyaret eden Kılıçdaroğlu gazetecilerin sorusu üzerine "Uçabilecek yangın söndürme uçağı yok. Uçabilmeleri için en az 3 ay gerekiyor." diye cevap verirken yine kendi kendini yalancı konumuna düşürüyordu.
Bu haberler yayılırken gece yarısı Amerika menşei bir görsel sosyal medyaya düştü. Saatler içinde yaklaşık 2 milyon paylaşım yapılmıştı. Paylaşımların büyük kısmı Amerika, BAE ve Almanya'da üretilen Bot hesaplardan gönderilmişti. Bazı yorumların altında Sedat Peker’in adı sıkça geçiyordu.
Ben tesadüfi o saatlerde uyanıktım ve "Help Turkey" paylaşımını ilk görenlerin içinde idim. Gördüğüm anda bunun iyi niyetle yapılmadığını anlamıştım. Vatansever, sağduyu sahibi arkadaşlarla ülkemiz üzerinde yangınlar sebebiyle kurulan baskının, ikinci aşamaya geçtiğini fark ettik.
İyi niyetle paylaşanların oranının yüzde yirmibeşlerde olduğu daha sonra sosyal medya analizcileri tarafından açıklandı ama bu arada milyonlarca insanı yönlendirmiş ve toplumu yine ikiye bölmüşlerdi. Bir tarafta algılarla yönetilen Help Turkey'ciler diğer yanda buna alternatif olarak üretilen 'Strong Turkey'ciler.
İngilizce olan bu iki metin de dış Dünya'ya gönderilen bir mesajdı. Türkiye'yi aciz gösteren bu paylaşım üzerine kendi duygularını da ilave eden BHG’nin gönüllü/paralı çalışanları, “Nato yardım etsin, hükümet bu işi beceremedi gitsin” yazmaya başlamıştı. Metin İngilizce ama kendi sözleri Türkçe idi. Demek ki bu sadece dışarıya gönderilen bir mesaj değildi. Muhalif kesime yakın olan vatandaşların iyi niyetli duygularını yönlendirme çalışmasıydı. O gece bu sosyal medya paylaşımlarını yapan 7500 kişi görevini yerine getirdikten sonra hesabını silmiş ve yeni adla tekrar bir sonraki nifak için sisteme dahil olmuştu.
Ve sosyal medyaya bir video düştü. Yüzleri maskeli, görüntülerinden ve konuşmalarından doğu kökenli birilerinin olduğu anlaşılan üç kişi, Ateşin Çocukları İnsiyatifi örgütü olarak yangını üstlendiklerini açıkladı.
Tahminlerimiz doğru çıkarken BHG'nin çalışanları bu videodan oldukça rahatsız oldular. “Tam hükümeti köşeye sıkıştırmıştık bu açıklamayı niye yaptılar” diye cesaretle hislerini paylaşanlar dahi oldu.
Bir konu daha ellerinde patlamış ve hükümeti tehdit etmekten öte vatanlarını yakan ve bunun durmayacağını söyleyen PKK'nın gözü dönmüş canavarlarına karşı halk kenetlenmişti. Canlarını ortaya koyarak yeşil vatan savunmasına geçtiler. Sosyal medyada ve televizyonlarda rüzgar tersine dönmüş Devletimizin yanındayız hastagleri (#) ile bu mahfiller ile savaşa girilmişti. BHG'nin paralı elemanlarına karşı, maneviyatından başka bir sermayesi olmayanlar bu savaşı kazandılar. Asırlardır milli hassasiyetler ile zırhlanmışlar, onlardan daha güçlü idiler.
Binlerce hektar orman yansa da, ocağımız, bağımız, bahçemiz ve hayvanımız telef olsa da yeniden ayağa kalkacağız. Yeter ki devamlı kaşınan sinir uçlarımıza hakim olalım, provokasyona gelmeyelim.
Marmaris'te yangınlar başladığından beri Halk TV, canlı yayınları ile provokasyona zemin hazırlayan televizyonların en başında geliyor. CHP’nin kanala para akıttığı bilinen bir gerçek. Tarafsız yayın ilkesi yok. Programlarına bugüne kadar herhangi bir Cumhur İttifakı’nın sesi çıkmamış. Onu bırakın CHP'nin içinden ayrılıp gidenler dahi programlarına çıkamıyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin "Halk" kelimesinden adını alan kanal yandaşlıkta Nirvana yapmış durumda. Halktan bir haber olan bu halkçılar, elitist, üstten bakan bir yayın anlayışı ile aslında ismiyle tezat bir görüntü sergiliyorlar.
Uzun süren yangınlardan bunalan bölge halkı her gün üretilen bir yalan ile iyice canından bezdirilmişti. Kemal Kılıçdaroğlu deprem bölgesinde Kızılay çadırının önünde "Kızılay'ın bir çadırını bölgede görmedim" dediği gibi yine havada uçan uçakların altında "Yangını söndüren bir uçak dahi görmedim" diyordu. Bu çığırtkanlığın amacı yangın bölgelerindeki belediyelerin CHP'ye ait oluşu ve yerleşim bölgelerinde sorumluluğun kendilerinde olduğunun dillendirmesini önlemekti. CHP’li belediyeler sahada çalışacaklarına CHP’nin kanalı Halk TV'de saatlerce oturup yalan dolan hikayeler anlatıyorlardı.
Yine bir gece böyle bir canlı yayında “Hükümet yapamadı, söndüremedi, uçak yok, toma yok, asker nerde, jandarma nerde?” diye bölgenin belediye başkanları, yandaş gazeteciler kendi aralarında canlı geyik yapıyorlarken halktan birileri canlı yayına katılmak istedi. Nazik bir ses “Biz de halk olarak canlı yayına katılıp doğruları dile getirmek istiyoruz dediler. Yayın aniden kesildi. Daha sonra 5 kişi olduklarını öğrendiğim Marmarisli bu kişilerin dahil olduğu şiddet içeren olaylar olmuş. Canlı yayın bir süre sonra tekrar başlatıldı ve yandaş gazeteciler maduruz madur tiyatrosuna başladı. İsmail Saymaz sözde vatan kurtaran kahraman tavrı ile "Sabaha kadar buradayız, gelsinler tekrar bassınlar, program yapmamızı engelleyemezsiniz” gibi kendilerini kurtaran açıklamalar yaptı. Halbuki 5 kişi ile 50 kişilik bir ekibi basmak en kibar tabiri ile saflık sayılır. Programı yaptırmama niyetleri olsa 100 kişi gider orayı dağıtırlardı.
Kamera arkasını biraz da anlatayım. İşin aslı öyle değilmiş. Elime geçen olay yerine ait bazı videolar var. Canlı yayın ekibine ait beyaz tişörtlü biri canlı yayına katılmak ve gerçekleri halktan biri olarak ifade etmek isteyenlerin nazikçe konuşmalarını sinirli tavrı ile devamlı provoke ediyor. Sonunda da yolun kenarına çekilen grubun üzerine yürüyüp ilk yumruğu sallayan oluyor. Canlı yayına katılmak isteyenlerden biri bu yumruk darbesi ile yere düşüyor ve o beyaz tişörtlü şahıs arkadaşları tarafından uzaklaştırılırken sinirine hakim olamayan vatandaş çöpten aldığı şişe ile peşinden koşuyor ama neyse ki daha kötü sonuçları olmadan şahısları ayırıyorlar. Grup, arabalarına binip olay yerinden ayrılıyorlar ve yolda polis tarafından ifade için emniyete götürülüyorlar. Konu yargıda, lakin bu şahısların uzak çekimlerde olan ses kayıtları yok. Ben sadece izlediğim görüntülerde Marmaris'li bu kişilerin gayet nazik olduğunu provoke eden tarafın Halk TV ekibinden olduğunu gördüm. Daha sonra da örgütlü çalışan BHG'nin bu kişilere mesaj bombardımanına başladığı ve hakaret ile üstünlük sağlamaya ve hâla provoje etmeye çalıştıklarını gönderdikleri mesajlardan okudum. Bunun üzerine Ak Partili (Marmaris'te yaşayan) oldukları söylenen bu şahıslar karşı dava açtıklarını söylediler.
Dediğim gibi ifadeler alınmış ve yargı süreci devam ediyor. Yaralama veya daha kötüsü de olabilirdi. Lütfen tahriklere gelmeyelim. BHG'nin nihai hedefi kaos çıkarmak ve demokrasi ile kazanamayacakları iktidarı ele geçirmek. 2023 seçimleri Türkiye için çok kritik. Eğer Cumhur İttifakı kazanırsa Türkiye'nin yükselişini artık hiç bir güç engelleyemez. Onlar da bunu biliyor ve tüm güçleri ile toplumu gerecek konuları yaratıyorlar veya lehlerine olacak güncel bir olayı köpürterek saldırıyorlar.
MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli Twitter açıklamasında diyor ki!
"Sabır ve sağduyuya en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Vaki felaketleri mukavemet ve mücadele dirayetimizle, birlik ve beraberlik direncimizle göğüsleyeceğiz. Birbirimize dayanarak, birbirimizden güç alarak bugünleri Allah’ın inayetiyle geride bırakacağız.
Yılmamızı bekleyenler var, hatta yıkılmamızı isteyenler var, dahası çözülüp dağılmamızı dileyenler var! Ancak hepsi boş bir hayalden, boşuna bir hevesten ibarettir. Çeliğe su vermek neyse felaketlerin ortaya çıkaracağı sonuç aynısıdır. Bu durum şaşmaz bir tarih gerçeğidir.
Teslimiyet fıtratımızda olmayan bir acziyettir. Türk milleti nice badireleri aşmış, pek çok belayı yenmiş, sayısız zorlu etapları geçmesini bilmiştir. Yeter ki, felaketlere umut bağlayanlara karşı uyanık olalım, yeter ki devletimizi güçsüz gösterenlere azami dikkat edelim."
Birlikte ve el ele bugünleri de atlatacağız mutlaka ama bugün kim kimin yanında, ne dedi, ne yaptı hiç unutmayacağız.