İSMAİL HAKKI DALAK

Zamanın Eli...

İSMAİL HAKKI DALAK

Zamanın eli hepimizin üzerinde. Zaman değiştikçe insan da değişiyor, değiştikçe de bireyselleşiyor. Hayat endişesiyle birlikte artan korkuları sonucunda maddiyat çok önemli bir hale geliyor. Günümüz insanı hep daha çok kazanmanın, hep daha çok yükselmenin peşinde koşuyor. Dünyayı kazanmak isterken de maneviyatını kaybediyor. Bilmem farkında mısınız?

Eskiden ahşap evler çoktu, kimi tek katlı, kimi iki veya üç katlı cumbalı. Bahçelerinde meyve ağaçları olanlarda cabası. O evler yazın serin kışın sıcak olurlardı. Mukimleri ise samimi ve içten insanlardı. Ne bileyim evlerde güzeldi insanlar da. Çoğu gitti azı halen aramızda, kıymetini bilin.

Apartmanlar çoğaldı hatta gökdelenler. Bir binada yüzlerce insan yaşıyor. Ama kimse kimseyi tanımıyor. Aynı kapıdan giriyor ama selam bile vermiyorlar. İyi günü de kötü günü de herkes bireysel yaşıyor. Sevgi de saygı da menfaate dayalı bir hale geldi. İnsan insanı işi düşünce hatırlıyor. İyi ki insanların birbirine de işi düşüyor, diyecek zamanlardayız. Aynı evin için de bile herkes kendi dünyasında yaşıyor. Evlerde yaz kış soğuk insanlarda. Hadi evlere yalıtım, mantolama yaptık diyelim, peki ya insanlara!

Tok açın halini bilmiyor artık. Çünkü aynı yerde oturmuyor, oturamıyor. Herkes gücü nispetinde yaşıyor hayatını. Neyse fazla da eleştirmeyelim. Yaradan Mevla’m doğrusunu bilir ama zaman ahir zaman artık. Değişen sadece insanlar mı, mevsimler de değişti. Yaz kış oldu, kış yaz. Bahar yağmurlarına özlem arttı, kışın yağan bembeyaz karlara da. Ama yok artık. Gelirse bir geliyor, pir geliyor. Doğal afetler çoğaldı, çok katlı binalar, artık sıradanlaşan zinalar, şehirleri yutan depremler çoğaldı. Doğa bile tövbe ederken, insan azdıkça azıyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, çarpık aile ilişkileri, kadının erkeğin bile belirsiz olduğu zamanları yaşıyoruz.

Yazmasam olmayacaklar da var elbette.

Gazze’de çocuklar ölmeye devam ederken biz katil terör devleti İsrail’i yeterince boykot edebiliyor muyuz? Dışa bağımlılığımızı ne kadar azaltabilirsek o kadar dış dünyaya karşı dik durabiliriz. Tüketen bir toplum değil, üreten bir nesil yetiştirmeliyiz.

Tarlada para etmeyen ürünlerimize pazarlarda pahalılıktan yaklaşamıyoruz. Emeklilerimiz, dul yetimler, 65 yaş aylığı ve sosyal yardımlarla geçinenler çok zor durumdalar. Göz ardı edilemezler.  Köyden şehire değil, şehirden köye göç olması için çiftçi desteklenmeli. Aracılar da kazansın ama üretici kadar değil. Aracılar elbette hakkını alsın da tüketiciyi de mağdur edecek kadar değil. Ev fiyatları her geçen gün artıyor. Piyasa yeter ki bir kredi indirimi yapılacak haberini duymasın. Piyasadaki rakamlar alım satıma yansımıyor o da ayrı bir mesele. Mutlu olanlar azınlıkta ve dünyadan bihaber. Geçim derdiyle mücadele edenler ise her geçen gün daha da zor yaşam şartlarına maruz kalıyorlar.

Başta da dediğim gibi zamanın eli hepimizin üzerinde buna yapacak bir şey yok. Doğru ve dürüst bir hayat yaşamak ise kendi irademizde, bu yönde çok iş yapabiliriz. Dünya daha yaşanabilir bir yer olabilir. Ne dersiniz!

Sürç-i lisan ettiysek affola...

Yazarın Diğer Yazıları