Hakka Riayet Etmeli İnsan...
İSMAİL HAKKI DALAK
Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân,
İnsan bir garip varlık kabına sığmayan…
Hayat bir yudum su, bir anlık rüya…
Ömür bir kısa yol tekrarı olmayan… (Şeyh Edebali’nin Osman Gaziye Nasihatinden.)
Yüce Allah Kuranı Kerimde mealen “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud Suresi 112 Ayet) emrediyor.
İnsan bu dünyada yaptıklarının hesabını noktası virgülüne ahirette verecekse nereden geliyor bu cesaret? Merak ediyorum. Bir makam için insanları kullanmaya, kendini kukla gibi kullandırmaya, cebime üç kuruş daha fazla girsin demenin ne anlamı var? Anlayamıyorum.
Neden? Günde beş defa Yüce Allah’ın huzuruna varıp, inandığını söyleyeceksin, rızkını Allah’tan niyaz edeceksin, sonra avucunu ovuşturarak bir yerlere geleceksin. Seni dost edinmek isteyenleri de dostsuz ve yalnız bırakacaksın. Kardeşim liyakatle, hakla, adaletle bir yerlere geleceksin ki, insanlar sana güvensinler. Senden emin olsunlar. Yoksa dünya senin olsa ne yazar.
Bir kıssa da, adamın ineğini sel götürür. Çocuk babasına, “Baba ineği sel götürdü” der. Babası, “Oğul o sel inekten sağdığımız sütlerin içine katarak süt niyetine sattığımız sulardır” diye cevap verir. Hak edilmeden elde edilen mal, makam ve mevkiden asla hayır gelmez. İnsan hayatını doğru ve dürüst yaşamalı. Yaratıldığı fıtrat üzere dosdoğru olmalıdır. Hakkı olmayana el uzatmamalıdır.
Şeyh Vefa Hazretlerinin bir oğlu varmış. Bu çocuk, evlere hayvan sırtında su taşıyan sakaların kırbalarını delermiş. Sakalardan bir tanesi artık dayanamayıp "Ya Şeyh! Ne zamandan beri sizin çocuk bizim kırbalarımızı elindeki iğne ile delmekte ve akan suları ağzını dayayıp içmektedir. Biz bu zamana kadar bir şey söylemedik ama artık dayanılmaz oldu, siz bir tembihte bulunsanız da çocuk bu halinden vazgeçse" demiş. Oğlunun böyle çirkin bir iş yaptığını öğrenen Şeyh Vefa Hazretleri, çok üzüldü. Ne kadar kırbası delinen sucu varsa hepsini çağırıp zararlarını ödedi ve gönüllerini alarak“Bir daha olmaz inşallah” diyerek sucuları gönderdi. Eve gelerek hanımına “Hanım kabahat ya sende ya bende…” Şeyhin hanımı çocuğa hamile iken komşunun bahçesindeki nardan canı çektiğini ve iğne ile delerek bir damla emdiğini söyleyince Şeyh sevindi: "Elhamdülillah hastalık teşhis edildi" diyerek gidip komşudan helallik dilemesini ve ne isterse vermesini söyledi. Kadın gitti, evin kadınını buldu, durumu anlatıp hakkını helal etmesini rica etti. Komşusu: "Helal olsun komşu, bir damla nar suyunun ne kıymeti olur, keşke koparıp yeseydin" diyerek hakkını helal etti. O günden sonra çocuk, değil elindeki iğne ile sucuların kırbasını delmek, dönüp onlara bakmıyordu bile. İşte hak bu kadar incedir. Atalarımız “Dede koruk yer, torununun dişi kamaşır” diye boşuna söylememişlerdir.
Yediğimize içtiğimize kazancımıza eve götürdüğümüz rızkımıza dikkat etmeliyiz. Allah’ın verdiği helal lokmaya haram katmamalı onu kirletmemeliyiz. Hakkımız olmayan bir ücret, bir makam veya bir mevkii talep etmeyelim. Ama Haksızlık karşısında da dilsiz şeytan gibi susmayalım. Bana dokunmayan bin yaşasın demeyelim. Mazluma Eren, Zalime Alp olalım. Doğruluktan şaşmadan hayatı dosdoğru yürüyelim. Hak edilmeden alınan her şey hırsızlıktır. Buna çokça dikkat edelim. Bizden sonrakilere mal mülk bırakacağız diye ahiretimizi satmayalım.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi, 'Haksız bir dava da sultan olmaktansa, haklı davamda tek başıma kalmayı tercih ederim" diyebilmeyiz.
Üstad Necip Fazıl, “İnsanları tanıdıkça, seveceksin yalnızlığı” diyor. Ama ben yalnız kalmak istemiyorum. İnsanları sevmek istiyorum, Yaratandan ötürü. Ey İnsanlar! Ben sizleri sevmek istiyorum, ayrım yapmadan, öteki, beriki demeden. Ben sizleri Allah adına sevmek istiyorum.
Ne Mutlu Doğru Olana, Ne Mutlu Helal Yiyene, Ne Mutlu Harama El Uzatmayanlara!
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Selam Saygı ve En Kalbi Dualarımla…