Bu Olmadı Selim Hoca!
HAMZA ATLI
Galiba Selim'di adı.
Kapımızın önünde duran bir çocuk, arkadaşının ayakkabı bağcığını bağlamasını bekliyordu.
Bizde Erdal Mobilya'da çay içiyorduk.
İkisi de takriben lise 1. sınıf talebesi falan.
Okul üniformaları üzerinde.
Çantaları sırtlarında.
Temiz yüzlüler.
Ayakkabı bağcığıyla uğraşan çocuk gözlüklü.
Hangi okuldalar bilmiyorum.
Ama mülayim, müspet, efendi tipli iki çocuk...
(Tiple efendilik arasındaki ilişkiyi öğretmen olan meslektaşlarım normal insanlara nazaran biraz daha ziyade hissedebiliyorlar. Tabi arada bir yanılmamak elde değil.)
Karşıdan geldiğini tahmin ettiğim biri için "aaa Selim hoca" dediler heyecanla...
Mağazanın önündeki çınara yaslandı gözlüklü olan.
Ben de bakıyordum onlarla birlikte.
Görüş açıma girmesini bekliyordum Selim hocanın.
Selim hoca yanında 'belki de öğretmen olan' bir başka arkadaşıyla yürüyordu Malatya Lisesi'ne doğru.
İki çocuk bizim tarafta kaldırımda.
Selim hoca ise karşı tarafta kaldırımda.
İkili Selim hocanın da yeteri kadar yaklaştığını düşünerek "el sallayıp" bir ağızdan heyecanla "Selim hocaaaam" diye bağırdılar.
Duyulmaması imkânsız bir ses tonu.
Hissedilmemesi mümkün olmayan bir heyecan.
Belli ki seviyorlardı.
Veya dışarıda karşılaşmış olmanın heyecanı vardı.
Herneyse...
Selim hoca oralı dahi olmadı.
Çocuklardan gözlüklü olan "bakmadı" dedi sitemkâr...
Sesin gitmemiş olma ihtimalini "sıfır" olarak görürsek üzgündü!
Üzülmekte haklıydı.
Selim hoca halâ menzilimde...
Çocuklar aşağı doğru biraz da birbirlerine sokularak ilerlediler.
Aaa o da ne...
Selim hoca sol omzu üzerinden hafifçe başını döndürerek baktı.
Onların yeteri kadar uzaklaşmış olduklarından emindi.
Yanındakine "amaaaan" der gibi bir el hareketi yaptı.
Belki de yanındaki arkadaşı "sana sesleniyorlar Selim" diye uyarmıştı.
Bilmiyorum öncesini ama Selim hocanın tavrından sonra tahmin edebiliyorum.
Bu manzara benim bu haftaki yazı konum olmalı demiş ve ilk satırları "kime yazıyorsun Hamza abi" diyen Enes Çakmak kardeşimin nezaretinde yazmıştım.
Sonrasını evde getirdim.
Ben de birkaç yıl derslere girdim.
Dersten ziyade gönüllere girebilmek gayretiyle tabi...
Okulda, dershanede psikopat gibi görünen, kendini ispat etme gayreti ile kılıktan kılığa giren, apaçi diye tabir ettiğimiz kaçık tipler dahi dışarıda bizi görünce el-pençe duruyor, yerlere kadar eğiliyorlardı.
Bu tipler dışarıda vasat insana göre daha ziyade saygı gösteriyorlardı öğretmenlerine.
Okulda da kontak kurabilirsen, favori öğretmeni sendin onların.
Belki ders çalıştıramazdın ama insanlık adına ne istersen aşılayabilirdin.
Öyle onlarca öğrencim oldu.
Binlercesini tanıdık.
Bazılarını unuttuk.
Evlenenler oldu.
Çoluk çocuğa karışanlar var.
Zaman hızla geçiyor nihayetinde.
Demem o ki Selim hocam yanlış yaptın.
Yanlış...
Muhtemelen Meb'de görev yapan biri Selim hoca.
Dershane veya özel bir okulda olsa -istese dahi- öyle davranamazdı eminim!
Hasılı biz insanız...
Geldik ve gidiyoruz.
Hele de öğretmensek vebalimiz büyük!
Okuldaki hoca evdeki anne ve babadan daha mühim!
Hele de bazı dönüm noktalarında.
Haliyle Selim, hoca değil, bir baba!
Ben de öyleyim.
Öğrencilerime kızdıysam bile asla kırmadım!
Vurduysam bile asla dövmedim!
Bir tek gün biri bana küsse gider özür dilerdim!
İstemeden incittiysem mutlaka o kalbi yine kazanırdım.
Tabi neredeyse hiçbir zaman öğrencilerim bana kırılmazdı, dikkat ederdim.
Öğretmen dostlara duyurumdur.
Aslolan şu gök kubbe altında hoş bir sada...
Gerisi boş.
Geldik, gidiyoruz.
Yaşadık, ölüyoruz.
Vesselam...