Abdulkerim Özalp!
HAMZA ATLI
Nam-ı diğer Bıçakçı Salih.
Veya Salih Amca...
Ölümünden çok etkilendiklerim arasında liste başı...
Her ölüm insanı az çok sarsar.
Sonra yine aynısındır.
Daldığın dünyanın delisi...
Dünya dertlisi...
O ölümlerden bazıları hiç unutulmaz.
Etkisi bir türlü azalmaz...
Sebebini ben de bilmiyorum ama ne hikmetse unutamıyorum.
Alâkam olsun ya da olmasın bazı gecelerde, bazen sabah namazlarında oturur onların ölümünü mütalaa eder ağlarım...
Onlardan ilki Bıçakçı Salih Amca...
Tağutların ölüsünden dahi korktuğu bir garipti...
Ölmeden evvel kendisini hastahanede dayım Mehmet Akduman'la birlikte ziyaret etmiştim.
Sedyede, hasta yatağında, ağzında oksijen maskesi ile namaz kılışını bir türlü unutamıyorum.
Belki de son namazlarından biriydi.
Hatta son namazı...
Yanılmıyorsam bir gün sonra ölüm haberini almıştım.
Cenazesini "vasiyeti üzerine" Nemrut Dağı eteklerindeki bir köye gömmüştük.
Karadut köyüydü galiba...
Ellerinde silahlarla emniyet güçleri...
Mübalağa olmasın ama cenazeye katılanlar kadar vardı sayıları...
Kelle başı bir Jandarma veya İstihbarat görevlisi...
Her gelen insanı ve aracı video ile kayda alıyorlardı.
Demek ki sistem önemli gördüğü birini kaybetmişti!
Öldüğünden ve gömüldüğündan iyice emin olmak istiyorlardı!
Peki Salih Amca'nın neyinden korkuyordu bu düzen?
1.60 veya 1.65 boylarındaydı.
Bilmiyorum ama son hali 60 kilo falandı.
Hepsi bu kadar mıydı?
Ölümü dahi müstekbirleri korkutan adam sadece bedenden ibaret olabilir miydi?
Belki de bu manzaraydı beni etkileyen.
Sade yaşamış ve sade ölmüştü...
Gömüldüğü yer sadeydi...
Hepsi iki metre gelmeyecek bir toprak örtüsü...
Öyle bir gidişle gitmişti ki Salih Amca...
Halâ aklımda, halâ hatırımda her anı...
Bir diğer ölüm...
Diyarbakırlı Ramazan Hoca...
Hemen her gece uyumadan evvel videolarını izleyip ağlıyorum.
Gözyaşımla, muhabbetini kalbimde besliyorum.
Bir türlü unutamıyorum gidişini...
Tahta seccadesine bulaşan kanı her an gözlerimin önünde...
Babasının son sözleri kulaklarımda...
Uzun süre unutamayacağım bir hadise...
Bir diğeri Yusuf Yaşa...
Sürekli atışırdık onunla.
Koyu bir Ak Partili ve Reis sevdalısıydı...
Kendisini bu hususta defaatle uyarırdım.
İnsanları bu mevzular için incitme derdim.
Siyaseti muhabbete meze etme, diye eklerdim.
Ölümü de bu muhabbetlerden bir iki ay kadar sonra olmuştu.
Ve unutamayacağım bir ölüm daha...
Abisi İlyas'ı aramıştım İshak'ı yıkamak için.
Ebubekir kardeşimiz söylemişti...
"Her insan hele hele genç iken mutlaka tanıdığı, sevdiği birinin cenazesini yıkamalı" derdi.
Ben de ömrümde hoş bir sada bırakan İshak'ı yıkamak, hüngür hüngür ağlamak istemiştim.
Ama nasip olmadı...
Bana söylenen saatten çok evvel gömülmüştü.
Yetişme imkânım olmadığını abisi İlyas'tan öğrenmiştim...
Delikanlı, aslan gibi adamdı.
Taşı sıksa suyunu çıkaracak cinsten...
Çok sevilir, çok sayılırdı...
Büyük harflerle "ADAMDI".
Güzel insandı İshak Koç...
Soy adı Aslan olmalıydı!
Ne diyelim...
Belki bizi de yazacak kalemler...
Belki bize de ağlayacak birileri...
Ama önemli mi?
Bence değil...
Bir insan Rabbini razı edip gittiyse ne alâ...
Varsın kimsesizler mezarlığında defnedilsin...
Biri Rabbini öfkelendirdi ise eyvahlar olsun ona...
Dünya kabristanına gelse, dua etse ne fayda...
Selam ve dua hidayete tabi olanların üzerine olsun...
Rabbim müslüman olarak canımızı alsın.
Nasıl olsa ölmeyecek miyiz?
Vesselam...