Duygularımızın Sesi
ERDOĞAN YİĞİT
İnsan olarak duygularımızın sesi bizi muhakkakı bizi daima ya sert bir insan, ya soğuk yapılı biri, ya yalancı, ya dürüst olarak bizi karşımızdaki insanlara benimsetir.
İnsanın bir et ve kemikten yaratıldığı ancak bize verilen beyin sayesinde ve yaradılışın gerekçesi olarak insan bu alemde bir gaye için var olmuştur. İsra süresi 70. Ayette rabbim şu ayeti indirmiştir. Gerçekten biz Âdemoğullarını şerefli kıldık, onlara karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar lütfettik, onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık ve onları yarattığımız varlıkların birçoğundan üstün kıldık.
Peygamber efendimiz (s.a.v) Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter. Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.
Duygular tutum ve davranışlara önderlik ederler. Kişinin bütün etkinlikleri duyguları ile birlikte bulunur. Çevresi ile etkileşimi sırasında kişi olumlu ya da olumsuz duygu içindedir. Duygular insan davranışlarının, hayattaki uyum ve uyumsuzluklarının en önemli etmenleri arasındadır. Yönelttikleri davranışlara göre olumlu ve olumsuz duygular olmak üzere sınıflandırılmışlardır. Öfke, kıskançlık ve nefret saldırıcı davranışlara iten duygular; korku, üzüntü, sıkıntı, bıkkınlık savunucu davranışlara iten duygular; sevgi, şefkat, mutluluk ve zevk alma ise olumlu davranışlara yönelten duygular arasında yer alırlar.
“Özgüven, olumlu kişilik sahibi olmak, bir amaç gütmek, iyimser bir ruh hali göstermek, kararlı olmak, gerçekçi düşünmek gibi, bir insanın başkalarıyla sağlıklı ilişki kurabilmesi için gerekli temel duygular ailede kazanılmaktadır. “duygusal zekâ” olarak da ifade edilmektedir.
Duyguları ihmal edemeyiz. Çünkü “duygularını tam olarak yaşayamayan ve ifade edemeyen bir insanın bedensel yaşamı ve öz bilinci daralır. Yaşamı baskılı şekilde yaşamak bir insanı geminin mahzenine hapsetmek gibidir. Öz bilinç gelişiminde bireyin kendi varlığını, suçluluk, yetersizlik gibi olumsuz duygulara kapılmadan olduğu gibi kabul etmesi ve benimsemesi gerekir. Duygu eğitiminin amacı her insanda var olan duygu ve heyecanları baskı altında tutmayı öğretmek değil, yapılacak iş, duyguların yapıcı şekilde kullanılması ve problemlerin çözümüne yardım etmesidir.
Hz.Aişe‟nin ifadesine göre, “Peygamberimiz eve gelince insanlardan biri gibi davranır hatta hanımlarına gerekli yerlerde yardım ederdi. Çarşıya pazara gider, alış veriş yapar ve yükünü bizzat kendi taşırdı. “Ashab-ı Kiram, müsaade buyurursanız biz taşıyalım” derlerse, “Herkes kendi yükünü kendi taşısın” buyururdu.
Ruhla beyin arasında bir şekilde bağlantı vardır. Duygular asil ruhtan kaynaklanır ama bunu beyin aracılığıyla yapar. Eğer beyin düzgün çalışmazsa ruh da vazifesini düzgün icra edemez. psikyatrik birçok bozuklukta görülmüş ki beynin bazı bölgelerinin normalden küçük olması durumunda duygudaşlık yapamama, çeşitli duygularda zayıflama gibi birçok semptom vardır.
“Allah’a yemin olsun ki, âhirete göre dünya, ancak sizden birinin parmağını denize daldırması gibidir. Baksın bakalım kendisine ne dönecek? Parmağı denizden ne getirebilecek?”(Hâkim, Müşterek, 4/319)
Ebedî saadet bir derya. Dünya lezzetleri ise parmağı ıslatan su kadar bir şey. Bu ıslaklıkta boğulmayan, hafif bir nemde sırılsıklam olmayanlar deryayı buluyorlar. Fâniye aldanmayanlar bâkiye eriyorlar.
Duygularımızı muhakkakı yaşayacağız unutmayacağız nerden geldiğimizi o nedenle şu emanet olarak geldiğimiz fani dünyada kimseyi kırmaya üzmeye gerek yok değerli dostlar vesselam……..