Teze Cami Hareketi Yersiz!

PAYLAŞ
Malatya Birlik Gazetesi - MALATYA BİRLİK GAZETESİ

Malatya Hacı Yusuf Taş Camii veya Malatyalılarca Yeni Camii, özellikle de Teze Cami dediği camimiz… Tarihimize hayranlıkla, gururla dolu olarak baktığımız, Malatya olarak en başta gelen tarihi eserimiz.1843’te Hocazade Hacı Yusuf tarafından yaptırılmış ama elli yıl sonra yaşanan büyük depremde, yıkılmış; doğu yanındaki özgün minaresinin birinci şerefesinden alt kısmı dışında yerle bir olmuş.

Hakkında çeşitli söylenceler bulunan o minare, o haliyle aslanlar gibi yerinde duruyor.

Yani hayırsever Hacı Yusuf eserinden geriye kalan o.

Sonra, halktan toplanan paralarla yenisi yapılmaya başlanmış, son aşamada Padişah İkinci Abdulhamid Han’ın kişisel yardımıyla 1912’de tamamlanarak ibadete sunulmuştur.

Emeği geçenlerden, katkısı olanlardan Allah razı olsun.
On yaş çocukluğumdan aklımda kalan bir anımı da, izninizle burada yad etmek isterim.

Dutların yeni olduğu zamanlar, Dilek’te, komşu bahçede, soba borusundan ince, bilekten kalın bir duta çıkmış, dünya tatlısı, taze, parmak gibi dutlardan, hiç doyamayacağımı da bilerek yiyordum.

Hakikaten, ben bu yaşıma değin, ne dondurmadan, ne de bizim o dutlardan doymuş olarak yemeyi bıraktım.

Bu muhteşem camimiz, 1964’te, Haziran’ın birinde, Pazar gününde, saatlerin 15:45’i gösterdiği sıralarında, tam da benim Dilek’te, o ince bir ağacın üzerinde dut yerken, ağacın olağandışı sallanmasıyla fark ettiğim o depremde hasar görmüş.

Hasar görmüş ve restorasyona alınmış.

Hepimizin bildiği gibi, 2020 Elazığ-Malatya depreminden de camimiz yara almış ve kapatılmıştır.

Nasıl ki Büyük Devletimiz, depremde evi yıkılan ya da oturulamaz hale gelen vatandaşlarımıza, olağanüstü kısa sürede, olağanüstü destekle villa gibi, gül gibi evler yapıp teslim ederek yaralarını sardıysa,  Teze Camimizi de, depremden altı ay sonra iyileştirmeye almış ve dünya kadar para harcayarak içini, dışını ışıl ışıl etmiş, adeta yeniden dünyaya getirmiş, geriye son dokunmalar kalmıştır.

Bizim mevcut Adliye Binamızın yüzü nasıl kuzeye, sekiz, on metrelik bir arka sokağa bakıyorsa ve benim geçmişte bir yazımda dediğim gibi “Adliye Malatya’ya sırtını dönmüşe” Yeni Camimiz de yüzünü kuzeyde, iki kaldırımıyla birlikte on beş metrelik bir sokağa bakıyor.

Sağolsun, meslektaşım Baro Başkanım, Avukat Hasan Cemal Akın Belediye Başkanlığı zamanında, 2006’larda, Teze Camimizin bu sırt dönmüşlüğünü, yaptığı büyük operasyonlarla, Millet Bahçesini caminin arka yüzüne katarak düzeltmiş ve adeta ufuktan doğan bir güneş gibi ortaya çıkarmıştır.

Evet, deprem sonrası restorasyonundan büyük çalışmalar bitmiş, son dokunuşlar kalmıştır demiştim.

İşte tam da bu dokunuşlar sırasında, bana göre, bütün samimiyetimle söylüyorum ki, “durduk yerde” bir kıpırdanışlar, hareketlenmeler başladı şehirde.

Bu hareketleniş sosyal medyada büyütüldü.

Hareketin öncüsü Büyükşehir Belediye Kent Konseyi Genel Sekreteri arkadaşım, meslektaşım değerli insan, Avukat Abdulkadir Artan ile Malatya Kültür yaşam Derneği Başkanı arkadaşım, değerli Malatyalı Atilla Kantarcı.

Bu arkadaşlarımın öncülüğünde, Valimizin, Büyükşehir Belediye Başkanımızın da katıldığı, Gönüllü Kuruluş temsilcilerinden bazı kişilerin katıldığı yarı resmi bir toplantı da yapıldı.

Bu arkadaşlarımın içine sinmeyen, kendilerince midelerini bulandıran, giderek öfkelendiren ve sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarla bir kısım insanın desteğini almalarını sağlayan şu iki şey:

Birincisi, Caminin ana girişine bakan avlunun cephe yol kenarı duvarına yapılan eklemelerle Caminin görünemez hale geldiği.

İkincisi ise, ana giriş kapısının iki yanına sıralanan abdest alma çeşmelerinin kapatılıp, başka yere taşınmış olması.

 

Bunlar dile getirilirken, restorasyonun asılı bozmadan yapılması gerektiği, ama çeşmeler kaldırılıp başka yere taşınmakla ve ana giriş karşısı yol kenarının yükseltilmesiyle caminin aslının bozulduğu, bu durumun tarihi caminin tarihi özelliklerine zarar verdiği, görüntüyü bozduğu söylenmektedir.

Ben, bu kaygılara, bu yergilere katılmadığımı hemen söylemeliyim.

Şöyle ki;

Çeşmeler, güzel, asil bir görüntü veriyordu.

Ve gözlerimiz buna alışmıştı.

Doğru, şimdi arıyor gözlerimiz o abdest alma çeşmelerini.

İyi de neden kapatıldı?

Sebep ne?

İşin içinde bir rant hedefi mi var?

Bunda rant olamayacağına, keyfilik olamayacağına göre sebep ne?

Evet açıklanan sebep, cami duvarına bitişik çeşmelerin temele su damlattığı.

Bu durum, başlıbaşına o çeşmelerin kapatılmasına yeter de artar bile.

Böyle bir su akıtma, o muhteşem caminin belki kırk elli, belki yüz sene sonra ufak bir depremle yıkılmasına neden olacak?

Ama bizim vatandaşımız devlete, inceleyen, tespiti yapan mühendise inanmıyor.

Ne diyor?

“Bu güne kadar damlamadı da şimdi mi damlıyormuş…?”

Pekiyi, çeşmeler kapatılmakla cemaatin abdest alma yeri mi kalmadı?

İşte avlunun cephesine yapılan o mermer plakalar bunun için eklenmiştir.

Bu plakaların yapılması, eklenmesi mecburidir.

O çeşmeler kapatılmak zorundaydı, kapatıldı.

Pekiyi abdest yeri olmayacak mı?

Olacağına göre işte bu mermer plakalara takılmış lüks musluklardan akacak su bu hizmeti yerine getirecek.

Bana, benim bakış ve düşünüşüme göre, yapılanlar yerli yerince, ihtiyaçtan zorunluluktan dolayı yapılmıştır.

Ortada bir rant kokusunun, bir rant olayının, bir dükkan, bir çarşı, pazar konusunun olmaması bütün kaygıları, kuşkuları, alınganlıkları silip atıyor.

Şimdi, bir deprem sebeple bu tarihi camiye el atılmış bir kere, öyleyse her şeye, yeniden bakmak, her ihtiyaca uygun değerlendirme yapmak gerekmez mi?

Mesela, bu çeşmelere bakılmasa, su akıttığı anlaşılmasa da ileride bu yüzden cami yıkılsa, bu restorasyonu yapanlar sorumlu tutulmayacaklar, eleştirilmeyecekler mi?

Konulan mermer plakalara gelince, görüntüyü, güzelliği bozmamak ve ihtiyacı da karşılamak bakımında gereken titizlik gösterilmiş bence.

Renkler cami duvarlarıyla, çevreyle uyumlu, yükseklik de öncekinden en fazla yarım metre kadar fazla.

Kaldı ki, Caminin bu tarafında seyirlik bir alan yok. Hemen dükkanlar başlıyor.

Bu nedenle dikkate değer bir görüntü kaybının olduğu da söylenemez.

Yeni Camimiz arka yüzünden, ufuktan doğan bir güneş gibi bütün güzelliği, bütün ihtişamıyla, avuç içindeymiş gibi görünüyor zaten.

Son olarak şunu belirteyim; Camilerimizin avluları, bütün tarihi camilerimizde olduğu gibi dışarıyla değil, içeriyle uyumlu, ibadet yerine hazırlık yeri olarak düşünülmeli, biraz mahremiyet içermeli, yola kapalıca olmalıdır ve öyledirler zaten. Bülten

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN