En Üstün Nimet: Akıl, İman ve Haya - MANSUR BALTACI

En Üstün Nimet: Akıl, İman ve Haya


Allah’u Tealâ kullarına karşı çok merhametli  olandır. Hz. Adem (a.s)’ı insan olarak yarattığında (Sad:38/72)

O’nu, iyi şeylerle kötü şeyleri bir birinden ayırmak için Cebrail (a.s) vasıtası ile Akıl, İman ve Haya gibi cevheri özelliklerle donattı. Öncelikle Akıl nimetini tercih eden Hz. Ademe’e Allah (c.c) İman ve Haya nimetlerini de bahş’ederek en üstün cevherlerle tezyin ett.

      Haya, Sadece insana mahsus olmak üzere Allah’ın (c.c) ihsan buyurduğu güzel bir nimettir.  Haya, imanı tekmil edecek değerli bir özelliktir bir kimse Haya’dan mahrum ise ondaki iman da pek emniyetli değildir. Haya insana Allah tarafından bahşedilmiş bir nimettir. Hatta “Haya herkese nasip olmayacak kadar değerlidir”

     Allah’ü Teala’ dan, hakiki manada hayâ etmek, emir ve yasaklarına uymak kötü düşüncelerden korunmak, lisanı kötü ve müstehcen kelimelerden muhafaza etmek, helâl lokma yemek ve ölümü  çokça hatırlamak gibi takdire şayan özellikler insandaki Haya duygusunun gelişmiş olmasındandır.. Kişinin kendi nefsinden bile utanması, haya etmesi, yalnızlığında bile günahlardan uzak durması, nefsin erdemlerinden ve ahlâkın güzelliğinden ileri gelmektedir.

     Hayâ ve îmân birlikte bulunur. Biri yok olursa, diğeri de yok olur.Haya, Allah’ü Teala’nın razı olmadığı çirkin şeyleri yapmaktan sakınmaktır. hem Allah’a karşı ve hem de insanlara karşı mahcup olma duygusu olarak niteleyeceğimiz Haya hakkındaki bir Hadis-i Şerif şöyledir: "Haya, imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca parçaları darma dağın olur. Her dinin bir ahlâkı vardır, İslâm'ın ahlâkı da haya'dır" (İbn Mâce, Zühd, 17).

      Tam bir haya sahibi olmak için Allah’a inanmak, O’nun emir ve yasaklarını öğrenip, onları yerine getirerek O’nun azabından korkmak lâzımdır. Bunun için de din, îman ve ahlâk bilgilerinin öğrenilmesi ve öğretilmesi gerekir. Zira, iman,haya, ihlas ve dinin incelikleri ancak ilim ile elde edilebilir.Aksi hâlde (Allah korusun) Haya ve iffet duygularının kaybedilmesine sebep olunabilir. Kendi iradesi ile Haya sahibi olan bir mü’min Allah’tan korktuğu, Peygamberden ve diğer insanlardan utandığı için günah işlemekten yine ancak ilim sebebiyle korunabilir..Bilinmelidir ki, İslâm ahlâkını muhafaza edebilmek ancak “İslâm dininde hayâ sahibi olmak” la mümkündür.

      Nitekim bir Hadis-i Şerifte: ibni Mes'ud (r.a) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v):  "Allah'tan hakkıyla hayâ edin!" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resulü, elhamdülillah, biz Allah'tan haya ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı:

     "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini  terk etmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur." (Tirmizî, Kıyâmet 25)      

      Resalullah (s.a.v): yukarıdaki Hadis-i şerifte "Allah'tan hakkıyla haya etmek" diye farklı bir mefhumdan söz etmektedir.. Buna göre, kişi dinleyip, görüp öğrendiğinden, yiyip  içtiğine kadar her şeyin Allah'ın rızasına uygun olmasına dikkat etmelidir, gerçek haya budur. Manası da bu şekliyle ortaya çıkmaktadır. Ve yine Resulullah (s.a.v) Efendimiz,  Haya’nın ehemmiyetini  kısaca şöyle açıklamışlardır: "Haya imandan bir şubedir" buyurdular.ve devamla "Utanmıyorsan dilediğini yap"

      Her hususta olduğu gibi Haya bakımından da Hz.Peygamber (s.a.v) efendimiz bütün insanlardan üstündür. Ebû Saîdi'l-Hudrî (r.a) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v) çadırdaki bakire kızdan daha çok haya sahibi idi. Hoşlanmadığı bir şey görmüşse biz bunu yüzünden hemen anlardık" [Buhârî: Edeb,; Müslim, Fedâilu'n-Nebi 67)        

      Bundan dolayıdır ki, Haya sahibi olmak, asırlar boyunca O’nun ümmeti olan gerçek mü’minlerin  Şiârı olmuştur. O’nun yolunda, O’nun sünnetine tabi olan mü’mim her davranışında önce Allah’a karşı, sonra Peygambere karşı ve sonra da insanlara karşı hep Haya’lı ola’gelmişlerdir.

     İslam alimleri, bu konuyu, yukarıdaki Hadis-i Şerif ışığında şöyle yorumlamışlardır: “insan bütün organlarını helâlde kullanmadıkça hakikî hayâya eremez”, Beyzâvî der ki: "Allah'tan hakkıyla hayâ, sizin zannettiğiniz şey değildir. Bilakis o, kişinin nefsini bütün organlarıyla Allah'ın razı olmayacağı fiil ve sözlerden  korumasıdır"

     Süfyan İbnu Uyeyne de şöyle demiştir: “Haya takvanın en hafif mertebesidir. Kul hayâ etmedikçe Allah’tan korkmaz. Ehl-i takvânın takvâya, hayâdan başka girdiği bir kapı var mıdır?"

      Zeyd İbnu Talha İbnu Rükâne (r.a ) anlatıyor: Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: "Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm'ın ahlâkı hayadır." (Muvatta, Hüsnü'l-Hulk, İbnu Mâce, Zühd)  Ve Hz. Enes (r.a) rivayet ettiği bir diğer Hadis-i şerifte de: "Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:   "Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği.şeyi şeyi güzelleştirir." [Tirmizî, Birr 47, (1975); İbnu Mâce, Zühd 17) 

Hz.Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor “Beni Rabbim terbiye etti de; Edebimi ne güzel eyledi”

 Rabbimizin, Bizi de “Sevgili Habibinin güzel edebi ile” edeplendirmesi niyazımızla.

YAZIYI PAYLAŞ!