Milletvekili Ağbaba'dan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Mesajı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba '' Basın Emekçileri 10 Ocak Gazeteciler Gününü Baskının, Saldırının, Tutukluluğun Ve Güvencesizliğin Gölgesinde Kutluyor''

PAYLAŞ

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ‘’ Basın Emekçileri 10 Ocak Gazeteciler Gününü Baskının, Saldırının, Tutukluluğun Ve Güvencesizliğin Gölgesinde Kutluyor’’

2018 yılında başlayan ekonomik kriz basın ve yayın sektörünü birinci derecenden etkiledi. 300’den fazla yerel ve ulusal basında dergi ve gazete kapandı. Kriz koşullarında 5 bin 500 basın ve yayın emekçisi işsiz kaldı.

Geride bıraktığımız 2019 yılında Türkiye basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği 180 ülke arasında 157. Sıradaki yerini korudu.

Türkiye’de hâlihazırda 130’a yakın gazeteci hapishanelerde yer almaktadır.

Türkiye İran, Suudi Arabistan ve Çin ile birlikte dünyada en çok gazetecinin hapishanede bulunduğu 4. Ülke konumundadır.

Medya üzerinde kurulan baskı ve saldırılar Başkanlık rejimi ile artmaya devam etmiştir.

Son bir yılda 40’a yakın gazeteci ve köşe yazarı fiziki saldırıya maruz kalmıştır.

2019 yılında 700 basın emekçisinin basın kartı iptal edilmiştir.

Muhalif gazetelere Basın Yayın İlan Kurumu tarafından ambargo uygulanmaya devam etmiştir.

Gazeteciler ve basın yayın emekçileri hem güvencesiz hem örgütsüz bir şekilde çalıştırılmaya devam etmiştir.

Türkiye’de basın yayın sektöründe çalışan 86 bini aşkın emekçiden yalnızca 6 bin 500’ü sendika üyesidir. Sektörde çalışan işçilerin yalnızca yüzde 5’inin sendika üyeliği bulunmaktadır.

Son dönemde Hürriyet Gazetesinde 40’dan fazla çalışan sendika üyesi oldukları gerekçesi ile tazminatsız bir şekilde işlerine son verilmesi bunun en bariz örneğidir.

Ekonomik kriz basın sektörünü vurdu

Son bir buçuk yıl içerisinde Ekonomik krizin en çok etkilediği sektörlerden biriside basın ve yayıncılık sektörü oldu. Ülkemiz gazete ve kitap kâğıdının neredeyse tamamını dışarından ithal etmektedir. 2005 yılında SEKA özelleştirme adı altında yok edilmesi ile birlikte Türkiye artık kâğıdın hammaddesi olan selüloz üretimi durmuş vaziyettedir.

Ekonomik krizin kendisini hissettirmeye başladığı 2018 yılından bugüne kâğıt fiyatlarında yaşanan fahiş artışlardan kaynaklı olarak şu ana kadar 300’den fazla yerel ve ulusal düzeyde yayım yapan gazete ve dergi yayın hayatına son vermek zorunda kaldı.

Basın ve yayın organlarının ekonomik krize bağlı olarak kapanması neticesinde 2018 yılı Temmuz ayından bugüne 5 bin 500 gazeteci ve basın yayın emekçisi işsiz kaldı.

İktidar hedef gösterdi basına yönelik saldırılar ve baskılar arttı

AKP iktidarı süresince basın ve yayın organları üzerinde kurulan baskı ve denetimler neticesinde yüzlerce gazeteci ve basın emekçisi işsiz kalmış veyahut cezaevine konmuştur. Ülkemiz dünya sıralamasında ifade özgürlüğü ve gazetecilik mesleğinin ihlal edildiği en kötü ülkeler arasında yer almaktadır.

Sınır tanımayan gazeteciler oluşumunun küresel endeksine göre Türkiye basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği 180 ülke arasında 157. Sırada yer almaktadır. Türkiye, gazeteciler ve medya açısından hâlâ “dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi”  konumundadır.

Özellikle 2 yıllık OHAL süresince basın emekçileri büyük baskılara maruz kalmıştır. OHAL’le başlayan ve “terör örgütüyle mücadele” adı altında “basın özgürlüğü ile mücadele”ye dönen süreç, Cumhuriyet gazetesi davası ve  en son Sözcü gazetesi yazarlarına verilen cezalarla basın özgürlüğü tarihinde kara bir leke olarak yerini almıştır. İktidar OHAL sürecinde:

2500’den fazla basın emekçisinin işsiz kalmasına sebep olmuştur.

Olağanüstü hal döneminden beri 500’’den fazla gazeteci, kısa süreliğine de olsa gözaltına alındı; bir çoğunun mahkeme süreçleri devam ediyor.

Hâlihazırda ülkemizde 130’a yakın gazeteci “Gazetecilik” yaptığı için hapishanelerde tutuklu bulunmaktadır.

Türkiye Çin, İran, Suudi Arabistan ile birlikte dünyada en çok gazetecinin hapishanede bulunduğu 2. Ülke konumundadır.

Sadece 2019 yılında gazeteciler 733 kez hakim karşısına çıktı.

 2019 yılında 82 gazeteci gözaltına alındı, 19 gazeteci ise tutuklandı. 32 gazeteci hakkında soruşturma, 19 gazeteci hakkında dava açıldı. 75  gazeteci toplam 250 yıla yakın hapis cezası aldı.

Dışarıda olanlarsa daha büyük bir mücadelenin “yaşam mücadelesi”nin ortasında yalnız bırakılmış, mobbinge, tacize, şiddete maruz kalmış en kötüsü de işsizlikle yüz yüze bırakılmıştır.

Bunun yanı sıra özellikle başkanlık rejimi ile birlikte gazetelere ve gazetecilere yönelik baskıların ve saldırılarında arttığı gözlemlenmektedir.

Sarı Basın Kartı, son dönemde iktidarın tek eline dönüşmüş, sadece 2019 yılında 700 basın emekçisinin basın kartı iptal edilmiştir.

İktidarın medya alanında tek ses yaratma girişimi basın emekçilerinin ve muhalif basın organlarının üzerindeki baskının artmasına neden olmaktadır.

Son yıllarda bu baskılara birkaç örnek vermek gerekirse;

Karar gazetesine yönelik ambargo ve baskılar arttırılmıştır.

Bir Gün ve Evrensel gazetelerine Basın İlan Kurumu’nun "Bazı haberlerde yayın kaynağının kullanılmaması" ya da "haber başlıkları" gerekçesiyle iki gazeteye ilan ve reklam akışı durdurulmuştur.

Devletin resmi kurumu olan Anadolu Ajansı Sözcü gazetesinin aboneliğini tek taraflı sonlandırarak, Sözcü gazetesine ambargo uygulamıştır.

Daha önceleri THY Cumhuriyet gazetesine yönelik ambargo uygularken, adli Yıl Açılış Töreni'nde Cumhuriyet gazetesi muhabirlerine ambargo uygulanmış ve gazetenin davetiyesi Saray tarafından iptal edilmiştir.

Son zamanlarda muhalif basında ön plana çıkan bazı gazetecilere ve köşe yazarlarına yönelik saldırılar ciddi boyutlara ulaşmıştır.

2019 yılında 40 ‘a yakın gazeteci ve köşe yazarı iktidar tarafından hedef gösterilerek saldırıya uğramıştır. Gazetecilere yönelik tehdit ve saldırılara herhangi bir ceza verilmemesi saldırıların artmasındaki en büyük etkenlerden biri olarak dikkat çekmektedir.

Yeni Çağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ ve Murat İde, Korkusuz gazetesi yazarı Ahmet Takan, gazeteci Sabahattin Önkibar başta olmak üzere birçok gazeteci fiziki şiddete maruz kalmıştır.

Uluslararası Kuruluşlar Türkiye’ye çağrıda bulundu.

Geçtiğimiz yıl, RSF(Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü), IPI(Uluslararası Basın Enstitüsü), CPJ(Gazetecileri Koruma Komitesi)  vb.  8 farklı uluslararası basın özgürlüğü kuruluşu hazırladıkları raporlarla Türkiye’ye çağrıda bulunmuştur. Terörle mücadele yasasının basın üzerinde baskı kurmak için kötü niyetle kullanıldığı vurgulanan raporlarda  sistemin tutarsızlığı da gözler önüne serilmiş  ve  benzer davalar için farklı cezalar getirildiğine dikkat çekilmiştir.

Hazırlanan raporlarda; Ceza yasalarında basın özgürlüğünü kısıtlayıcı maddelerin değiştirilmesi, keyfi tutuklamaların önüne geçilmesi, hakimlerin bağımsız karar alabilmelerini sağlamak için Hakimler Savcılar Kurulu gibi yüksek yargı organlarını da içeren yapısal bir değişikliğe gidilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Cumhurbaşkanına Danışmanlık yapan SETA Gazetecileri fişledi.

2019 ‘da “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları" başlıklı bir rapor hazırlayan SETA (Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı)’nın  hazırladığı rapor açıkça  "gazetecilerin fişlenmesi” anlamına gelmekteydi. İsim vererek çok sayıda muhalif gazetecinin yaptığı haberleri, sosyal medya paylaşımlarını ifşa eden raporda gazeteciler hedef gösterildi. Cumhurbaşkanı'na danışmanlık da yapan bu vakfın ihbarcılık raporu daha ürkütücü bir gerçeği ortaya koydu. O da  gazetecilerin bu sistematik tacizlerle otosansüre zorlanması gerçeğiydi.

Gazeteciler örgütsüz gazeteciler güvencesiz

2019 Temmuz ayı sendika verilerine göre basın ve yayın sektöründe çalışan toplam işçi sayısı 86 bin 268 kişidir. İşkolunda bulunan sigortalı işçilerin 30 bine yakını gazete ve televizyonlarda, 53 bini matbaalarda ve geri kalan 3 bine yakın basın emekçisi de yayınevlerinde çalışmaktadır.

Basın ve yayın sektörü diğer iş kollarına göre sendikalaşma oranının en düşük olduğu iş kolu olarak göze çarpmaktadır.

Sektörde çalışan 86 bini aşkın işçiden yalnızca 6.500 çalışan sendika üyesidir. Bu oran iş kolunun sadece yüzde 6,8’ine tekabül etmektedir. Ayrıca sendikalı 6.500 işçinin yalnızca 3000 bine yakını toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmektedir.

Basın sektöründe sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi oranının bu denlice düşük olmasındaki asıl sebep ise sektör çalışanlara yönelik baskılardır.

Son dönemde Hürriyet Gazetesinde 40’dan fazla çalışan sendika üyesi oldukları gerekçesi ile tazminatsız bir şekilde işlerine son verilmesi bunun en bariz örneğidir.

Küçük işletmelerin yoğun olarak görüldüğü sektörde, yükselen Dolar ve Euro nedeniyle kâğıt ve hammaddeye gelen zamlar ücretlerin düşük seviyede kalmasına ve işsizlik tehdidini yaşamasına sebep olmaktadır. Bunun yanı sıra basın ve yayın sektöründe bulunan tip küçük işletmelerde sigortasız çalışma ve göçmen emekçilerin çalıştırılması büyük işletmelere göre çok daha yaygındır. Özellikle matbaalarda yaklaşık olarak 3000 işçinin kayıt dışı çalıştığı tahmin edilmektedir.

Matbaacılık sektöründe çalışan emekçiler bu sektörün günden güne cazibesini yitirdiğini belirtmektedir. Bunun nedenlerinin başında;

Ücretlerin düşük olması

Kâğıt fiyatlarında ki yüksek artış

Dijital baskının çoğalması, fasonculuk ve devlet desteğinin yeteri kadar olmaması olarak gösterilmektedir.

Sektörde ki bir diğer sorun ise ‘’freelance’’ yani kısmi zamanlı çalışan basın yayın emekçilerinin durumudur. Freelance çalışanlar hiçbir güvenceye sahip değildir, çoğunlukla sözleşme dahi yapmadan, sürekli acil bitirilmesi gereken işleri yetiştirmek ve düzenli belli bir gelir elde etmek için daha çok ve daha düşük ücretle çalışmaktadırlar. Bu sorunun giderilmesi için ‘’Freelance’’ çalışanlarının haklarının hukuki çerçeveye alınması gerekmektedir.

Matbaada çalışan işçiler kimyasal maddelere, yoğun titreşime, radyoaktif maddelere, yüksek sese maruz kalmaktadır. Lakin Matbaalarda çalışan işçilere tanınan yıpranma payı ya da yıpranma hakkı, 2008 yılında ortadan kaldırılmıştır. Bu durumun kendisi bu alanda çalışan işçilerin en büyük mağduriyetlerinden biridir. Bu bağlamda özellikle matbaa da çalışan işçilerin yıpranma payı hakkı tekrar verilmelidir.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN