Belirlenmiş Olan Hukuka Güvenmiştir

Terörle mücadele görevinde yaralanmış ve sakat kalmış gazilerin maluliyet sonrası çalışmaları öncelikle Gazinin sosyalleşmesi, topluma ve üretime katkı sunması açısından önemli olduğu gibi Sosyal Devlet olmanın da en önemli niteliğidir.

PAYLAŞ

Terörle mücadele görevinde yaralanmış ve sakat kalmış gazilerin maluliyet sonrası çalışmaları; öncelikle Gazinin sosyalleşmesi, topluma ve üretime katkı sunması açısından önemli olduğu gibi Sosyal Devlet olmanın da en önemli niteliğidir.

Sosyal Devlet olmanın gerekliliği çerçevesinde yasa koyucu tarafından Gazilere verilen iş hakkı ise 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun ek 1. maddesinde açıkça tanımlanmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yakın tarihli yapmış olduğu “aylık kesme” işlemi ile öncelikle Sosyal Devlet olma ilkesi zedelendiği gibi başta, 227 Gaziyi ve devamında birçok Gaziyi etkilemiş ve etkilemeye devam edecektir. Çok ilginçtir ki, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun hata olarak düşündüğü bir işlemi(hatalı emeklilik ve ödenen aylıklar) kanuni düzenleme ile düzeltmeye-kapatılmaya- çalışılırken( 7194 sayılı kanun madde 48), emekli olmuş gazilerin makul ve hukuki beklentileri içerisinde olan “malulen emeklilik” talepleri ile ilgili bir kalem dahi oynatılmamıştır.

Gaziler, işe başladığı tarihteki emeklilik şartlarının belirlendiği yasal düzenlemeye güvenerek işe başlamış ve tüm hayatını da buna göre tasarlamış, buna göre borç ilişkisine girmiş, buna göre emeklilik hayali ve geleceği belirlemiştir. Yani Gaziler, tabi olduğu dönemdeki kuralları

BELİRLENMİŞ olan HUKAKA GÜVENMİŞTİR.

Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Hukuk Devletinin unsurları doktrinde de belirlenmiş olup, bunlardan konuyla ilgili iki tanesi ‘Hukuki Güvenlik’ ve ‘Belirlilik’ ilkeleridir. Bireyin devlete güven duyması, ancak hukuki güvenliğin sağlandığı bir hukuk devleti düzeninde mümkün olabilecektir. Anayasada öngörülen temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ve insan haklarının insan hayatına egemen kılması için Devlet, bireylerin hukuka olan inançlarını ve güvenlerini korumakla yükümlüdür.

PEKİ TERÖRLE MÜCADELE GÖREVİ NEDENİYLE GAZİLERE VERİLEN BU HAK, BİR AÇIDAN BERTARAF EDİLMİYOR MU?

Eski 5434, yeni 5510 sayılı yasada vazife malullüğü hükümleri tanımlanmış bunların da üzerine, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yaralanan ve şehit olanlara ek haklar, ek payeler verilmiştir. Yasa koyucunun ve de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Gazilerin, vazife malullüğü ile malulen emeklilik hakkına sahip olduğu, maluliyet sonrası çalışması karşılığı yatırdığı prim gün sayılarının malulen emeklilik kapsamında değerlendirilmeyeceği düşüncesi ise 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında verilen istisnai hakkın da bertaraf edildiği sonucunu doğurmaktadır. Zaten 5510 sayılı yasada, tüm malul kişilerin malulen emeklilik şartlarını düzenlemiştir. Peki yasa koyucu neden 3713 sayılı yasa ile Gazilerin istihdam edilmesini düzenlemiştir? Malul çalışanların Anayasa’nın pozitif ayrımcılık kuralı da göz önünde bulundurularak daha kısa süreli çalışmalar ile emekli edilmesindeki ana gaye mevcut sağlık durumlarından başka bir şey değildir. Bu taktirde, zaten malulen emekli olan kişilere istihdam hakkı verilirken Gazilerin mevcut durumlarının yasa koyucu tarafından göz ardı edildiği düşünülemez.

 Aksi takdirde 3713 sayılı yasanın hiçbir anlamı kalmayacağı gibi “Sosyal devlet” olma niteliği de yitirilmiş olacaktır. Oysaki böylesi bir istihdam ve emeklilik hakkı, Van depreminde ölüm ve malullük sigortası yararlanma hakları bulunmadığı halde, hazine tarafından finase edilerek depremzedelere aylık bağlanması; Soma’da meydana gelen maden kazasında malullük ve ölüm sigortasından 900 gün prim ödemediği için yararlanamayan 64 madencinin, Maliye Bakanlığı tarafından primlerinin ödenerek eşlerine aylık bağlanması örneklerinde olduğu gibi, Anayasa’da tanımlanmış “sosyal devletin” gerekliliğidir.

Sonuç itibariyle; Öncelikle 12/7/2013 (6495 S.K /80 md) tarihinden önce işe başlayan Gazilerin işe başladığı tarihteki tabi olduğu yasal düzenlemeye göre emeklilik hakları yani aylık ödemeleri devam etmeli, aksi bir uygulamada Sosyal Güvenli Kurumu’nun aylık kesme işleminin iptali amaçlı yargı yoluna başvurulmalı, devamında hem bu işlemden etkilenen 377 Gazi ile birlikte emekliliği gelmiş ve de ileride emekliliği gelecek Gazilerimizin böylesi bir işlemle bir daha karşılaşmamaları amacıyla

15 Temmuz darbe girişiminin, devlet kurumları üzerinde acı tesirleri oldu. Bunların başında uluslararası sağlık kuruluşları tarafından bile referans gösterilen birçok askeri hastanenin statüsünün değiştirilmesi geliyor.

2016 yılında çıkarılan bir kararname ile askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı bünyesine alındı. Böylece askeri personelin, gazilerimizin özel olarak tedavi edildiği yapı ortadan kalktı.

Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nden (GATA) bahsediyorum.

GATA'daki yanık ünitesi bile Türkiye'nin en iyi "yanık ünitesi" olarak tanımlanıyor, çatışmalarda yaralanan personelimiz burada tedavi ediliyordu.

Sadece yanık ünitesi değil; rehabilitasyon süreçleri, cerrahi müdahaleler ve komple bir yapıdan bahsediyorum. GATA'yı "devlet hastanesi" statüsüne dönüştürürken ismini de değiştirdiler.

GATA gitti, Haydarpaşa Eğitim Hastanesi geldi. Diğeri ise Ankara Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne dönüştü. Bu hastanelerde tedavi görerek yaşama tutunan gazilerimizin ise tepkileri devam ediyor.

Çünkü orada nasıl iyileştiklerini, orada nasıl yaşama döndürüldüklerini unutamıyorlar. GATA'dan sonra aldıkları tedaviler hem yetersiz kalıyor hem de kendilerine "gazi" gözüyle bakan doktorlara, sağlık personeline rastlanılmıyor. Devlet hastanelerinde adeta itilip, kakılıyorlar.

Gazi Üsteğmen Bahaddin Seçgin'in bu konuyla ilgili ayrı bir duyarlılığı var. Kendisi bu konuda bir şeyler yapılması gerektiğini ve gündeme getirilmesini rica etti.

Bizim için emirdir. Şimdi sözü kahraman gazimiz Seçgin'e bırakmak istiyorum. Çünkü anlattıkları çok önemli:

"Hendek operasyonları döneminde Sur'da 4 kurşunla yaralanmıştım. Tarih: 8 Şubat 2016…Ağır yaralanmıştım, beni apar topar Diyarbakır Asker Hastanesi'ne kaldırdılar. Ameliyata alındım. Ameliyatım 8 saat sürdü. Farklı branşlardan (en az 6) askeri doktor ve askeri hemşireler bütün enerjilerini bana harcayıp omuriliğimde ki hasarları onardılar, kurşun şarapnellerini temizlediler. Onların mucizevi elleri sayesinde hayattaydım.

Sonra Diyarbakır'dan Ankara GATA'ya sevk olundum. GATA'da 3 ay yoğun bakımda yine Askeri tabip ve askeri hemşireler bütün varlıklarını, bilgilerini, yüreklerini ortaya koyarak beni hayatta tuttular. Orada onların sadece doktor ve hemşire değil aynı zamanda en sağlam silah arkadaşlarım olduklarını fark ettim.

Bana 2 ay boyunca şırınga ile çay bile verdiler, konuşamıyordum, mideme sarkıtılan bir hortumla besleniyordum. Boğazıma açılan bir kesikle makina yardımı ile nefes alıyordum. 3 defa kalbim durdu.

Tekrar hayata döndüğümde askeri tabip ve hemşireler yine başımdaydılar. Hiç unutmam bir tabip binbaşı: 'Bahaddin yine bizdesin, nereye gittin yaa' demişti:)) Gülümseyen yüzler, şefkatli hemşireler müthişlerdi. Sonra birçok yaralı asker ve polise müdahale etmelerine şahit oldum.

Harp cerrahisinin apayrı bir uzmanlık alanı olduğunu fark ettim. Çok ayrı bir uzmanlık alanı.. O kadar ilginç cerrahi işlemler yapıyorlardı ki şaşırıp kaldım. Şu sözü; 'Beni Türk hekimlerine emanet ediniz' kafamda güncelledim ve şöyle dedim, Atatürk'ün kastı şu olmalı 'Beni Türk askeri hekimlerine emanet ediniz.'

Askeri tabipler benim gibi bir çok gazi için sadece hekim değildi, aynı zamanda mühendislerdi, hem de çok sağlam makina mühendisleri… Kalçadan kemik alıp kola ekler, ayaktan deri alıp kafaya ekler, elleri beslemek için karın boşluğuna dikerlerdi. Kesilmesi gereken kol ve bacakları kurtarırlardı.

Belki şu anda yaşayan gazilerin yüzde 50'si bu çabalar olmasa şehit olmuş olacaktı. Neler neler yaptılar, askeri tabipler kesinlikle çok iyi mühendislerdi aynı zamanda. Anladım ki bu alanda dünyada çok iyiydik.

Birçok yaralı asker devlet hastanelerinde şehit oldu.

Sebebi açık: Harp cerrahi çok ayrı ve sert bir uzmanlık alanıdır, size gelen yaralılar her yeri paramparça bir et yığını olarak gelirdi. Her doktor buna müdahale yeteneğine sahip değildi... Sonra ne mi oldu? askeri hastaneler kapatıldı, askeri sağlık sistemine son verildi, yaralı askerlerin yaşamı şansa bırakıldı. Yazık edildi, vefasızlık edildi. Askeri doktor ve hemşireler, küstürüldüler, artık onlardan askeri tabiri alındı. Askeri sağlık sistemi hayatidir, bu ülkenin çok gerekli bir kurumudur.

Derhal Askeri Hastaneler açılmalı. Gözlemlerim kesinlikle bu yanlış uygulamadan vazgeçilmesi yönünde.. Askeri doktor ve hemşirelere bir kez daha teşekkür ederim, beyaz kamuflajlı kahraman askerlerdi onlar, benim için hala öyleler, var olsunlar, selam ederim."

Gazi Bahaddin Seçgin'in anlattıkları askeri hastanelerin önemini ortaya koyuyor. Seçgin, bu hastaneler kapatıldıktan sonra zorlu rehabilitasyon süreçleri geçiriyor. Tedavisi için Bursa'da devlet hastanesine gittiğinde doktor tarafından azarlanmış, kapı dışarı edilmişti.

15 Temmuz sonrasının en acı kararlarından biridir askeri hastanelerin kapatılması.

Onca yılın emeğine çok yazık oldu. Şimdi o hastaneleri gidin, Suriyeli sığınmacılardan sıra bulamıyorsunuz!

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN