‘Dua’ Mü’minin Dünya ve Ahiret Saadetine Vesiledir - MANSUR BALTACI

‘Dua’ Mü’minin Dünya ve Ahiret Saadetine Vesiledir


İnsanlığa rahmet olarak gönderilen bütün Peygamberler ve Hak dostları; darlıkta ve bollukta, ıstırap’ ta ve sürurda, gönüllerini daima Hak Teâlâ'ya döndürmüşler ve bir niyaz ikliminde yaşamışlardır. Öyle ise mü’minler her halükârda Rabb'e yakarış hâlinde olmanın lüzumunu idrak ederek, bütün hâl ve davranışlarında onun yardımına muhtaç olduklarını arz etmelidirler. Rabbimiz, bu yalvarış ve yakarışların boşa gitmeyeceğini, Zatının yüce katında muhakkak değerlendirileceğini bizlere şu ayeti kerime ile müjdelemektedir:

     “Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler. (Bakara: 2/186)

      Dua’da talep edilen, ilâhî rahmet ve merhamettir. Bu itibarla duada yüreklerden ilâhî dergâha yükselecek ilk ifâde; Asilik, Günahkârlık, Zayıflık ve Acziyet’in itirafı olmalıdır. Dua, sonsuz kudret sahibi Cenab-ı Hakk'a, acziyetimizi müdrik bir şekilde yönelerek, O'nun huzurunda teslimiyet ve sükûnetle boyun eğmektir. Dua, ibadettir. İbadetin iliği ve özüdür. Bir  Kul’un acziyetini idrak ederek Dua ile Allah’a yönelmesi O’nun sonsuz memnuniyetine, Aff ve mağfiretine vesiledir.. Allah (c.c) kendisinden bir şey istemeyeni (dua etmeyi kendisine yediremeyeni) asla sevmez.

      Halbuki Rabbiniz: "Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Çünkü bana ibadet et-mekten kibirlenip yüz çevirenler yarın horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir." (Mü’min 40/ 60)  buyurmaktadır.

      Allah’ü Tealanın adet-i ilahiyesine uymadan, sebeplere yapışmadan ve çalışmadan  Dua etmek Allah’u Teala dan mucize istemek demektir. Müslümanlıkta hem çalışılır hem de dua edilir. Önce sebebe yapışmak, sonra dua etmek lazımdır. Yüce Kitabımızda, Rabbimiz

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zâriyat:51/ 56) buyuruyor, O halde yaratılışın hikmeti, ibadet ve kulluktur. Onun için ibadetimiz ve kulluğumuz olmasa Allah katında ne kıymet ve önemimiz olurdu?

      Kulluğun bir simgesi olan Dua’nın terk edilmesi, hafife alınması halinde Allah’a karşı yalan bir davranış içinde olmak anlamına gelir ki, bu da Haşa, Rabbinize tam anlamıyla inanmamış olmak şüphesini ortaya koymaktadır. O halde, o yalanlamanın elbette ki cezayı gerektiren bir sonuçla karşılaşılacağı muhakkaktır.  Öyle ise, duaya sarılmanın ehemmiyetine dair şu ayet-i kerimedeki ilâhi ikaz ile kalpler daima ürperiş halinde olmalıdır.:Cenab-ı Hak buyuruyor: 

"(Resulüm!) De ki: Sizin kulluk, dua ve yalvarmanız olmasa, Rabb'im size ne diye değer versin!? (Ne kıymetiniz var?)"  (Furkan 25:/ 77)

      Allah'a sığınmak, bir yaratılış kanunu ve kulluk gereğidir.. Yerde ve göklerde ne varsa hepsi,  ilâhî takdire boyun eğmiş bir halde, O sonsuz kudret sahibini lisan-ı hâl ile zikretmekte ve O'na yalvarışta bulunmaktadır. Gerçek bir dini terbiye ile vasıflanmış bir mü’min de, Dua halini ruhunda, sürekli kılmayı hedefler. Zira dua, kalp de Allah'a açılan en yüce kapının anahtarıdır. İşte bir mü'minin ruhunda, Rabb'e dua ile yakarış duygularının daimi hale gelmesi, Allah ile kul arasında manevî bir bağ tesis eder. Dua tekrarlandıkça içten duyuşlar olarak Mü'minin ruhuna nakşolur, şahsiyetine karışıp onun bir hususiyeti haline gelir. Bu sebepledir ki, yüksek ruhlar, devamlı dua halinde yaşarlar.

 Müslümanlar ne kadar Allah’ın rızasını kazanarak, sonsuz ahret yurdunda huzurlu bir hayat geçirmek istiyorsa,  kendileri için istediği gibi, diğer Mü’min kardeşleri için de ayni güzellikleri  isterler. Kendileri ne kadar çok ecir kazanmak istiyorlarsa Müslüman kardeşleri için de bunu samimi olarak isterler. Bu hususta şu müjdeli Hadis-i şerif konuyu daha da güzel ifade etmektedir.

     “Bir Mü’minin,  din kardeşinin arkasından ettiği hayır dua kabul olur. O dua edince, bir melek, “Âmin, kardeşin için istediğinin aynısı sana da verilsin, der.”   [Müslim, Tirmizi, İbni Mace] ve yine:  “Allah ile arasında perde bulunmayan iki dua vardır. biri mazlumun duası, diğeri de kişinin din kardeşinin gıyabında yaptığı duadır.) [Taberani]

       Sıkıntı ve darlık zamanında duasının kabul olmasını isteyen kimse, bolluk ve rahatlık zamanında da Duayı bol yapmalıdır.  Zira Rabb'imiz Hayy’ü Kerîm'dir (diri ve cömerttir); bir kul elini açınca onu boş çevirmez. Her kime dua etme kapıları açılmış ise, ona hikmet kapıları da açılmış demektir. Dua, Rahmet kapılarının anahtarı, Mü'minin silâhı, Dinin direği, Göklerin ve yeryüzünün Nurudur.

      Dualarımızın Allah (c.c) Katında Kabul ve Makbul olması Niyazımızla.

YAZIYI PAYLAŞ!