Ne İseniz o Olun... - İBRAHİM YILDIZ

Ne İseniz o Olun...


Sevgili dostlar,

Bazı kimseler kendisini anlatmasını öyle güzel becerirler ki adeta şaşırırsınız. Kendisini anlatır da anlatırlar. ‘’Ben şuyum, ben buyum, ben şöyleyim, ben böyleyim, ben şöyleydim ben böyleydim, falanca zaman şöyle yaptım, filanca zaman böyle yaptım.’’ diye. Adeta böbürlenir. Bu anlatma sürer de gider. Hele bir de dinleyici bulduklarında inanın önüne geçemezsiniz. Sizin ya da bir başkasının konuşmasına fırsat bile vermezler. Aslında bu anlatımın boş olduğunu kendileri de bilirler. Atar tutarlar. Özne olarak daima ben derler. Sen, o, biz, siz, onlar sözcüğünü kesinlikle kullanmazlar. Hatta anlatımlarında gizli özne de hiç yoktur.  

İster kamu ister özel sektörde çalışmış olun. Ya da bu kurumlardan emekli olmuş olun. Bulunduğunuz birimin patronu veya amiri, en üst yetkilisi gayet olgun, mütevazi, eğitimli, liyakatlı, becerikli, başarılı, biri de olabilir. Tam tersi deli dolu, cahilce, eğitimsiz, liyakatsız,  beceriksiz, ve başarısız biri de olabilir. Amacım kimseyi küçümsemek veya horlamak değil ama bazen en alt kademedeki bir çalışan da patrondan veya en üst amirden, yetkiliden fazla konuşurlar. Zannedersiniz ki oranın sahibi, en üst yetkilisi O !... Bazen kişi yada kuruluş yetkilisi olarak işin ehli olmayan, söz konusu konuda uzmanlığı ve bilgisi bulunmayanlar da atanabilirler. Bunlar bilir bilmez, yalan yanlış fetva verir geçerler. Bu arada yanlış yönlendirmeler söz konusu olabilir. Bilmezler ki ‘’Boş tenekenin sesinin çok çıktığını’. Bilmezler ki ‘’Çok konuşanın çok hata, az konuşanın az hata yaptığını’’’

Dilerseniz bir anımı sizlerle paylaşayım. Yakın bir arkadaşımla aynı dönemlerde farklı illere askerlik hizmetimizi yapmaya gitmiştik. Ara da bir de olsa mektuplaşıyorduk. O yıllarda böyle cep telefonları falan yok. Sadece ankesörlü telefonlar var. Sıra bulmanız da mümkün değil. Haberleşme ve iletişim genelde mektupla yapılıyor. Mektupta selamlaşmadan sonra hal, hatır soruyoruz, Bizim arkadaş bir başlıyor yazmaya, Sancak nöbetçisiyim diye. Sancakla yatıyoruz sancakla kalkıyoruz. Şöyle giyiniyoruz, böyle giyiniyoruz. Biz birkaç kişiyiz, özel seçmeyiz diye yazıyor. Doğrusu yaptığı göreve de özeniyor ve imreniyor gibiydim. Mehmet Akif ERSOY’un yazdığı İstiklal Marşımızın ilk kıtasının ilk sırasındaki ‘’Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak’’ cümlesi aklıma geliyor, askere gidinceye kadar sancak konusunda sağlıklı bir bilgiye de sahip değildim. Dahası var ama ben kısa kesiyorum. Askerlik anılarını mektuptan okurken arkadaşın yazdıkları acaba doğru olabilir mi diye düşünüyordum. Çünkü biraz abartılı buluyordum. Ama doğruluk derecesini öğrenmeyi planlıyordum. Aradan beş altı ay kadar zaman geçtikten sonra ben rahatsızlığıma istinaden bir ay hava değişimi aldım. Bu zaman içersinde kardeşimi görev yaptığı ile ziyarete gittim. Arkadaşım da kardeşime yakın bir ilde askerlik yaptığı için Sancak nöbetçisi arkadaşımı ziyaret ve teftiş için yola koyuldum. Nizamiyede yaklaşık iki saat bekledim. Arkadaşımın nizamiyeye benim yanıma geldiğinde iki eli ve kolları dirseklerine kadar ayakkabı boyasıydı. Bu arada hayal kırıklığına uğradım ve arkadaşa seslendim: ‘’Arkadaş ben seni Sancak nöbetçisi sanıyordum. Oysa bölüğün ayakkabı boyacısı olduğunu bilmiyordum’’ dedim. Arkadaşım acayip bozuldu. ‘’Üç tane botum var onları boyuyordum.’’  dedi. ‘’Bizim birer tane botumuz var, senin nasıl üç tane?’’  dedim. ‘’Ben Sancak nöbetçisiyim.’’ diye yine atıp tuttu. Anlattığına göre askerliği çok rahattı. Ben ise en üst rütbeli subay bile böyle rahat olamaz diyordum. Arkadaşımın bir gece misafiri oldum. Onu gece saat iki buçukta kaldırdılar. Üç-beş Sancak nöbeti varmış. Sancak nöbetçisi olduğuna o zaman inandım. Benim arkadaşıma ayakkabı boyacılığı konusundaki söylediklerim elbette şakaydı. Bazen arkadaşımın kendisinin de bulunduğu ortamlarda bu konuyu bazı dostlara fıkra anlatır gibi anlatırım. Arkadaşım bazen güler geçer, bazen kızar köpürür.

Her konuşmanızda daima ben demeyin.  Bazen de biz öznesini kullanın. Tekil değil çoğul olalım. Hep birlikte güçlü olalım. Bu arada şu atasözünde de belirtildiği üzere:‘’Seni sen değil, başkası anlatsın’’ Ayrıca,  Hz. Mevlana’nın dediği gibi ‘’Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.’’ sözünü aklımızdan çıkarmayın. Abartmayın, atıp tutmayın. Böbürlenmeyin. Sizden büyük Allah C.C. var. Yoksa zor durumda kalabilirsiniz. Sizden istenilen fazlası değil, değişime yönelmeyin. ‘’Ne iseniz o olun.’’

Hepinize selam, sevgi ve saygılarımla!...

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
01Ağs

AĞRIYI ÇEKEN BİLİR...

17Eyl

Bu da Benim Han'ım...

03Mar

BEN ANAMA DA VERİRİM

01Şub
04Oca

SEVGİ PAYLAŞTIKÇA GÜZEL